Men dakka dukka, ağzına mantar tıka

Bendeniz “dinozor” bir matbuat mensubu olarak mevcut kalem erbabına, zinhar İçişleri Bakanı’nı dikkate almamalarını tavsiye ederim!..
Sayın Bakan şöyle demiş bulunuyor:
“Bizdeki basın özgürlüğü ABD’de bile yoktur!..”
Bu söze bakınca gazetecilerin sonsuz söz haklarının bir nevi polis teminatı altında (!) olduğuna da hükmedebiliriz!.. Bakan, İçişleri Bakanı, teminatı veren o!..
Matbuat mensupları bu teminata inanıp çalakalem girişirlerse ne olur?..
Arz edeyim.. Yıllar önce TRT’de eğitici öğretici minik tavsiye filmcikleri gösterilirdi.. Misal; sokakların kirletilmesini önlemek için şöyle bir mizansen vardı.. Magandalar, otomobil içerisinde, soydukları portakalın kabuklarını sokağa fırlatıyor.. Hassas bir vatandaş da, kabukları toplayıp, gidiyor o otomobili yakalıyor ve kabuklarını kendilerine verip uyarıyor.. Magandalar da utanıp özür diliyor!.. Bu iş gerçek hayatta da oldu.. Vatandaş, sokağa gazoz kutusu fırlatan magandaları yakalayıp uyardı.. Ardından da “sana ne ulan!” diye bir araba sopa yiyip komaya sokuldu.. (Bkz; Çevreci Prof. Orhan Kural.)
İşte o hesap ey matbuat mensubu.. İçişleri Bakanı’nın “Özgürlük var” teminatının peşine düşüp çalakalem dayanan, sonunda hem işsiz kalabilir ve de soluğu Silivri’de alabilir!..
Zira “bu konu” ağır bir hesaplaşma işidir! Bunun böyle olduğunu da Başbakan söylüyor.. Diyor ki:
“Men dakka dukka! Kim dak ederse, ona duk ederler. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!”
İşte budur!.. Zamanında “dak” edenlere,  “duk” ediliyor!.. Birinci ağızdan olan bitenin izahı..
Zamanında “dak” edenlerin ne ettiğini de anlatıyor Başbakan..
“Talimatla manşetler atılırken, -o gazetelerin patronları bunu bize bizzat söylüyorlar, talimatla manşetler attık diyorlar- bu dönemde böyle bir şey geliyor mu bizden?..”
Allah için “böyle manşet at” talimatı gelmiyor!.. Ne geliyor?!
“Ulan bu manşet atılır mı?!!” diye sabaha karşı polis geliyor!..
Başbakan soruyor: “Acaba Anayasa’da, anayasalarda medya patronlarının, medya mensuplarının dokunulmaz olduğuna dair bir hüküm var da bizim bundan haberimiz mi yok? Medya kuruluşları her şeyden muaf mıdır, vergiden, her türlü suçtan muaf mıdır, onlar sorgulanamaz mı, yargılanamaz mı?..”
Neme lazım haksız da değil.. Öyleydi!.. Malum azman patronlar ve yalakaları vergi dahil her konudan muaftılar.. Vergi ödemeyen patronların yanaşmaları, borsada gecelik faizlerde bilgi sızdırma ve manipülasyonlarla milyarları vurmuşlardı mesela!.. (Şimdi zengin ahkam kadrolarıdır bunlar.)
Sözün özü şu:
Başbakan, “Türkiye sanki bir korku tünelindeymiş, bir korku imparatorluğu kuruluyormuş gibi koro halinde kampanya yürütülüyor.. Türkiye’de haklar, özgürlükler, demokrasi, tehdit ve tehlike altındaymış gibi bir atmosfer oluşturmaya, bununla da kendi kitlelerini güya korkutmaya çalışıyorlar. Bugün serbestçe medyanın yayınlarını sürdürdüğü bir Türkiye var. Yazarın hapsedildiği bir Türkiye’den, herkesin kendisini özgürce ifade edebildiği bir Türkiye’ye ulaştık. Bizim kısıtladığımız tek bir yayın organı yok. Zaten yasalarımız buna müsaade etmez.
8 yıl önce atılmasından korkulan manşetler bugün özgürce atılıyor.
Elinizi vicdanınıza koyun, 8 yıl önceki Türkiye’yle bugünkü Türkiye’ye bakın. Demokrasi kalitesine bakın, kararınızı öyle verin. 8 yıl önce dile dahi getirilemeyenlerin samimiyetle tartışıldığı bir Türkiye var...” diyor.
Sekiz yıl önce konuşulamayanların konuşulduğu doğru da.. Şimdi de “konuşulması yasak olan” tabuların doğduğu da doğru..Yani sağlanan bir nevi tahterevalli özgürlüğü! İktidarda kim varsa onun siyasetinin “doğrularına”  izin var!..
Öyle olduğu da Başbakan’ın  “men dakka duka” demesinden belli!..

Yazarın Diğer Yazıları