Mesele istikbâl olunca...

Şu manzarayı görünce aklıma nedense birileri gibi  “istiklal”  değil “istikbâl”  geldi. 
Düne kadar birbirlerine sebep-sonuç ilişkisi ile bağlı insanların ve grupların boğazlaşmasını görünce insanın aklına başka bir şey gelmiyor.
“Her şey memkelet içün”  sözlerini duyar gibiyim. Lakin son dört aydır bu kavganın merkezinde  “memleket”  gören var mı? Ortaya dökülenler, konuşulan ve yazılanlar; toprak, makam, arsa, saat, dolar, altın, müteahhitlik hizmetleri, para sayma makinaları vs...
Evet, bu olayda  “memleket”  var: Sadece olayın geçtiği mekân olarak...
Yolsuzluk iddiaları hususunda abartılar, manipülasyonlar olabilir lakin kimse  “hiç yok”  demiyor.
“Varsa üzerine gidilir”  açıklamaları bunun en önemli delili. Mesele bu vartayı en az zararla atlatmakta. Ki o  “varta”  atlatıldı; en azından şimdilik.
Herkes gibi iddiaya muhatap olanlar da biliyor ki bu konuda en ufak zaaf surda gedik açtırabilir. İşte o yüzden en masum eleştiri bile bu kadar tazyike, saldırıya muhatap oluyor. 
Muhatabı AKP olmasa ayakta alkışlayacakları o konuşma karşısında Haşim Kılıç, “sen de nereden çıktın?”  bakışlarına maruz kalıyor.
Her sıkışık anda eteğine koşulan Haşim Abi’ye karşı o bakışların ve kızgınlığın sebebi işte bu  “istikbâl” mücadelesidir. 
Türk siyasi tarihinde örneği görülmemiş  “kesif”  mücadelenin tam da ortasında bir tanıdık tarafından, sanki inadına yaparmış gibi  “hukuk”  denmesine tepkinin sebebi budur.
Yoksa onlar da biliyor Haşim Kılıç’ın Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını. 
Hele hele CHP ile aynı çatı altına girmeyeceğini.

***

Tıpkı 17 Aralık sonrası olduğu gibi Haşim Kılıç’ın açıklaması sonrası da İslamcı yazar ve siyasetçilerin yazılarına göz attım, meseleye nasıl yaklaşıyorlar merak ettim.
Şaşırmadım.
Türkiye’de herkesin muhafazakârlığı hususunda ittifak edeceği isimlerden olan Haşim Kılıç anında  “tu - kaka” edilmişti.
Paralel, işbirlikçi, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı vs...
Halbuki aynı Haşim Kılıç parti kapatma davalarının ikisinde de  “red” oyu vermiş. Başörtüsü meselesinde müspet oy kullanmış. 367 meselesinde AKP lehinde oy kullanmış...
Birileri o zamanlar Kılıç’ı  “AKP’nin Anayasa Mahkemesi temsilcisi” olarak suçluyor, AKP’liler ise bundan gizli bir  “haz”  duyuyorlardı.
O Haşim Kılıç kahramandı...
Aynı Haşim Kılıç, “hukuk ve demokrasi” yi hatırlattığı zaman ise paralel ve vesayet özlemcisi oldu.
“Yargı bağımsızlığı” na vurgu yaptığı zaman  “bu metni kiminle yazdı?” denmeye başlandı...
“Biz onu öyle bilmiyorduk”  açıklamaları yapılmaya başlandı. 
Hükümet merkezli her tartışmada olduğu gibi bu tartışmada da iki husus göze battı:
Birincisi, AKP etrafında kümelenen gruplarda ahde vefa yok.
İkincisi, İslamcı siyasette Erdoğan mitine dokunmak yasak. Haklı veya haksız, dokunursanız dün ne yaparsanız yapın lanetlenmeniz kaçınılmaz.
Bu mite dokunmak isteyene karşı hemen organize bir taarruz geliştiriliyor.
Çünkü onlar da biliyor ki o mit yıkıldığı zaman hepsi altında kalacak...

Yazarın Diğer Yazıları