MHP'de "değişim" meselesi...

Milliyetçi Hareket Partisi'nde belirginleşen tartışmalar ve kutuplaşmalar ülkenin genel siyasetindeki çatışmanın parti içerisine yansıtılmaya çalışıldığı bir düzlemde ve kimileri için "biz" yerine "ben" merkezli bir yönelimle şekilleniyor. Yıllarca "biz" olmak için "şu yapılmalı" denildiğinde herkese "hain" yaftası vurmak isteyenlerin bugün kitlelerin hassasiyetleri üzerinden "ben"merkezciliği işin özü gibi sunmaya çalışması ülkücüler tarafından dikkatle takip ediliyor. Her ne pahasına olursa olsun mevcudu korumak refleksiyle, mevcut olanı geliştirmek ve geleceğe taşımak arasındaki farklılık sanırım gelinen aşamanın en önemli dayanağı... Bu sebepledir ki belirli bir dönem gelişme dinamiğiyle atlatılabilecek sorunlar yumağı şimdi değişimle yüzleşme zorunda.

Ancak bu aşamada meseleyi salt kişilerin değişimine odaklamak "değişim" kavramından beklenen sıçramanın gölgelenmesi anlamına gelecektir. Çünkü fikri ve projesi olmayan, halka dayanmayan bir değişim iddiası vizyon ve yenileşmeyi uyumlaştıramaz. Sürdürülebilir başarı yakalayamaz. Hele ki MHP gibi ideolojisini tarihsel, zihinsel ve duygusal bir kesişme noktasında buluşturabilen siyaset ağı için geçmişte asgari müşterek, gelecek için azami bir kaygı ortaklığının bulunması elzemdir.

Seçmen algısıyla ilişkisi

Bununla birlikte ülkenin zor koşulları ve yaklaşan tehlikeler, iç meselelerini halledebilmiş, Türkiye'nin beklediği ve özlem duyduğu siyasal fotoğrafı ortaya koyabilmiş bir MHP'yi gerekli kılıyor. Aslında bu gereklilik siyasal sistemin vazgeçilmezi olan seçmenlerde meydana gelen arz-talep dengesinin geniş zemininde vücut buluyor. Öyle ki "alternatifsizlik" yaklaşımı üzerinden giderek güçlenmekte olan iki bloklu bir siyasi dağılım, toplumun geniş kesimlerindeki çaresizlik sarmalını pekiştiriyor. MHP'de yaşanan kıpırdanma ile olası bir seçimde oylarının %20'ler bandına çıkabileceğinin seslendirilmesi ve kamuoyu üzerinden sosyal medyaya yayılan gelecek umudu, söz konusu kesimlerin yüzünü MHP'ye çeviriyor. Uzun zamandır algıları, olguları ve böylece seçmen tutumunu kontrol altına almayı başaran siyasi iktidarın bu kez yenilenmiş ve en azından güçlü bir alternatifle yüzleşmesi ihtimali mutsuz, umutsuz ve hatta öfkeli insanların ilgisini yeniden siyaset alanına çekiyor.

Değişimin kodları

Bugün bir makam değişimine gidilmesi konusunda azımsanamayacak ölçüde istek ve talepler olduğu doğrudur. Üstelik bu beklentinin artık geri döndürülmesi de mümkün gözükmemektedir. Ancak birikerek gelen sorunların varlığı karşısında doğru teşhis ve tedavi yöntemlerini geniş kesimlere sunmadan sürecin uyumlaştırılması "değişim" kavramının katkı sağlayıcı yönünü sakat bırakabilir. Dolayısıyla değişim, gelişim ve dönüşüm kavramlarının nuansları arasında kalarak nasıl bir zihinsel, yapısal ve ideolojik projeksiyonun ortaya konulması gerektiğinin izahı, meselenin odak noktasıdır. Çünkü mevcudu koruyanlar ve varlık sebeplerini bunun üzerine kuranlar için değişim her zaman bir tehdit unsuru olarak algılanır ve her fırsatta gerginleşme aracı şeklinde kullanılır. Gelişerek değişmenin verebileceği sancılara karşın değişimi tehdit ve tehlike alanına havale etmek, kronokileşmiş ağrılarla bir yaşam sürebileceğini düşünenler için hiç de zor olmayacaktır. Bu direnç, aslında GÜCÜN örgütlenme içerisindeki dağılımı ve gelecekteki paylaşımı konusunda yeni bir düzleme taşınmaktadır. Öyle ki yenileşmenin sağlanması sürecinde değişim dalgasına kendi penceresinden bakan ve rekabet eden kişiler, klikler ve gruplar söz konusu olduğu gibi "değişim" eskinin yok olacağı ve böylece kartların yeniden karılacağı dinamik bir güç alanı meydana getirir. Birlik ve beraberliğin sağlanması adına önemli olan, değişimle ulaşılacak hedef ve süreçler arasındaki ilişkinin, direnç merkezlerinin algısında olabildiğince meşru hale getirilmesidir. O halde yüzeysel ve üzücü tartışmalar aslında ihtiyacın ne olduğuna çekilerek yenileşme süreci yönetilmeli ve büyük beklenti içerisindeki kesimler daha kalıcı bir desteğe yönlendirilebilmelidir. Mesele "değişimde ayrışma" yerine "birleşerek değişim" yaklaşımının ortaklaşma zemini haline getirilmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları