MHP'de olanları doğru anlayabilmek

Milliyetçi Hareket Partisi sıradan bir siyasal kuruluş değildir. Tüzel kişiliğe bürünmesi 47 yılı işaret etse de tarihsel dayanakları ve misyonu ile Türk milletinin var oluş mücadelesinin günümüzdeki temsilcisi olarak kabul edilmelidir. MHP'yi irdelerken ne salt yüzdesel hesaplamalarla ne de bir baskı grubu hüviyetiyle yaklaşabiliriz meseleye... Burada esas olan içselleştirmesi gereken misyonu ve işlevi ne ölçüde yerine getirildiği ve Türk milletinin hassasiyetleri çerçevesinde ne ölçüde etkili olabildiğidir. Zira siyasi partilerin oy yüzdeleriyle etkinlikleri arasında her zaman doğru bir orantı aramak mümkün değildir. Rahmetli Alparslan Türkeş daha düşük oy oranları elde etmiş olsa da daha etkili dönemlere adını yazdırmıştır. Bir yönüyle devletin ülkücüleşmesi süreci onun siyaset yapma biçimiyle gün yüzüne çıkmıştır. Bugün ise ülkücüler devletten soyutlanıyor ve ülkücülerin devletleşme iddiası sorgulanıyor. Ülkücüler artık tartışmasız iktidar olmak istiyor.

Ancak Türkiye'nin en köklü mazisine sahip partisi olan Milliyetçi Hareket Partisi bugünlerde tarihinin en anlamlı ve kaotik dönemlerinden birini yaşıyor. Özellikle 1 Kasım sonrasında tabanda artan umutsuzluk ve karamsarlık, geniş kesimlerde "MHP iktidar olamaz" kanaati ile güçlenen duygusal kopuş ve ardından mahkemenin verdiği kurultay kararı ile giderek artan kutuplaşma...

Aslında bu tablo Türk milletinin içinde bulunduğu durumu da özetliyor. Ülkenin genel siyasal ikliminde yaşanan tartışmalar ve karşıtlıklar MHP içerisinde konumlandırılarak Türk milletine sunulmaya çalışılıyor. Oysa bir siyasal hapsoluşu beraberinde getirecek bu tutum gerçeğin ötelenmesine ve birilerince karartılmasına neden oluyor.

O gerçek ülkücü hareketin varlığı ve geleceğinin ne olacağı meselesidir...

Bu inançla ülkücü iradeyi temsil eden en az %50'nin (üst kurul delegasyonu) "bu böyle gitmez..." şeklindeki seslenişinin geri döndürülmesi mümkün olmayan bir haykırışa dönüşmüş olmasıdır.

Ve o gerçek tükenen sevgilerin, dayanışma ruhunun ve "biz" olma duygusunun yerle bir olduğunun açık bir ispatıdır. Rahmetli Türkeş "Ülkücü ülkücünün öz kardeşidir" demişti. Merhum Galip Erdem ise "Türk milletini sevmekte birleşenler, birbirlerini sevmekte birleşmeye de mecburdurlar" şeklindeki yaklaşımı ile millet sevgisinin ülkücüyü sevmekle taçlanabileceğine vurgu yapmıştı.

Gelinen noktada yine gerçek şu ki kardeşlik hukuku büyük yara almıştır...

Yanlışa yanlış diyenler, eleştirerek doğruya işaret edenler ve iktidar özlemini bayrak değişimi ile mümkün görenler... Evet bunu yapan herkes bir tarafın ve karşıtlığın öznesi haline getiriliyor. Geçmişteki hizmeti, inanç ve kararlılığı ne olursa olsun artık hepsi aynı potada irdeleniyor. "Hainlik" ile yaftalanmanız yeterli değil bunun bir de karanlık güçlere havale edilmesi gerekiyor. Ama kimse üzülmesin yanlışa doğru demedikçe, yaklaşan tehlikeyi görmezden gelmedikçe yani kısaca demokrasiyi ve fikir hürriyetini bir kenara bırakmadıkça karanlık yoldaki ilerleyişiniz sürecektir.

Bakınız söz bayraklarımızdan ve fikir adamlarımızdan rahmetli Erol Güngör milliyetçilik ve değişim ilişkisi noktasında hangi zemini bize aktarıyor:

"Milliyetçilik halka dayanan hareketler olduğu için millî iradeye azami serbestlik tanımak, yani DEMOKRATİK olmak zorundadır. Fikir HÜRRİYETİNE imkân vermeyen bir milliyetçilik düşünülemez. Milliyetçi görüşün nüanslarını temsil eden grubun veya şahısların bulunması hareketin ZAAFINI değil, GÜCÜNÜ gösterir."

Doğrusu vakti zamanı geldiğinde değişimin engellenmesi mümkün olmadığı gibi bu sözün üstüne söz söylemek de mümkün olabilir. Zaten bilimin önderliğine inanç buradan güç kazanır. Birileri "bu yaklaşım bizi ilgilendirmiyor" da diyebilir. Fakat böyle bir yaklaşımı sergileyenlerin gücü zafiyete, demokrasiyi korku ve nefrete, fikirlerin inşasını ise kişilerin dogmatizmine sürükleyeceğini unutmamaları beklenir.

Yazarın Diğer Yazıları