Milletin çıkarları her şeyden önce gelmelidir

Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Türkçe Sözlük’te “Ulusal” sözünün  ekonomik anlamda karşılığı “Bir Milletin kendine özgü ekonomi siyaseti” şeklinde açıklanıyor. Aynı sözlükte, siyasi anlamda milliyetçiğin eşiti ise ulusçuluk olarak gösteriliyor. Kaldı ki ulusalcılığın nasyonalizmden farklı anlam taşıdığı da çok açıktır.

Uygulamada da ulusal politikalar, ekonomik anlamda küreselleşme sürecinde ulusal çıkarları savunmak olarak anlaşılıyor. Söz gelimi cari açığa yol açmayan, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak bir kur politikası ulusal politikadır. Özelleştirmelerde, halkın çıkarını ön planda tutan politikalar da ulusal politikalardır. 
Bir devlet imtiyazı olan bankaların kontrolünü yabancıya teslim etmeye elbette ulusal politikalar denilmez. Zira günü kurtarmak için sattığınız bu bankalar sürekli olarak dışarıya kâr transferi yapacaklardır. Yetmedi, kriz dönemlerinde siyasi iktidarların para ve kur politikası açığa çıkacaktır. 2001 Arjantin krizinde, yabancı bankalar bir gecede 30 milyar doları yurt dışına transfer ederek, krizi derinleştirmişti. 
Avrupa’da bankacılıkta yabancıya sınırlı izin veriliyor. Söz gelimi yabancıların bankacılıktaki payı; Hollanda yüzde 2.3, İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa’da yüzde 9 ile yüzde 12 arasındadır.
Bu ülkeler kapitalist ülke değil mi? Türkiye, bankalarının yarıdan fazlasını yabancıya açarak, piyasa ekonomisine bu ülkelerden daha çok mu sahip çıkıyor?
Ulusal politikalar, piyasa ekonomisine ters veya dışa kapalı politikalar değildir. Bunun yanında küresel süreçte ülkenin cari açık ve dış borçlanma yoluyla sömürülmesini önleyen politikalardır. Dünyada gelişmiş ve hızlı gelişmekte olan ülkelerin tamamı ulusal iktisat politikaları uyguluyor. 
Söz gelimi sanayileşmiş ülkelerin başkanları ve başbakanları  özelleştirmelerde veya uluslararası ihalelerde ülkesi adına devreye giriyor. Obama, IŞİD’in ABD’nin ulusal çıkarlarına aykırı olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yıllarda ABD ve Avrupa Birliği, Çin’e baskı yaparak milli parası Yuan’ın değerini artırmasını istemişti. Çin de bunun ulusal çıkarlarına aykırı olduğunu söylemişti. 
Türkiye’de ulusal kelimesinden korkanlar var... Maalesef ulusalcılığı ve ulusal çıkarları savunmayı, öcü gibi görenler var. Modası geçmiş akım gibi yorumlayanlar var. Ulusal düşünceyi birkaç kişinin görüşüne göre veya kendi anlayışlarına göre yorumlayanlar var. ABD ve Çin gibi birbirinin zıddı iki farklı ideolojide olan iki ülke de, ulusal çıkar diyorsa, Türkiye de ulusalcılığa düşmanlık düzeyinde karşı çıkanlar neden karşı çıkıyor?
Genel kanaat, Atatürk’e karşı olanların, ulusalcılığı da bu nedenle karşı çıktığı yönündedir. Ayrıca spekülatif yabancı sermaye ve sıcak para nedeniyle yüksek çıkar sağlayanların bu çıkarları ile ulusalcılık çizgisinde milletin çıkarları çelişmektedir. 
Eğer Türkiye ulusal çıkarlarını koruyacak bir kur politikası ve ulusal bir  ekonomi politikası uygulamış olsaydı, son on yılda 400 milyar dolar cari açık vererek sömürülmemiş olurdu ve yine dış borcu 400 milyar dolara ulaşmazdı. 
Yetmedi, son on yılda yabancı sermaye yatırımları, hiç istihdam yaratmadı. Çünkü hazır yatırımları satın aldılar. Buna karşılık gelen yabancı yatırım sermayesine yakın da kâr transferi yapıldı. 
Ulusal politika, Türkiye’ye uzun dönemli ve yeni yatırım yapacak, yeni teknoloji getirecek, istihdam yaratacak yabancı sermayeli yatırımları desteklemek, buna karşılık hazır ve kârlı yatırımları ile devlet tekellerini alan, spekülatif kâr peşinde koşan yabancı sermayeyi sınırlamaktır.
Geçmişte, kapitülasyonlar belirli ülkeler için verilmişti... Bugünkü kur politikası ile bu hak, ekonomik ilişkimiz olan tüm ülkelere verilmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları