"AKP'nin iç yüzü" diye bir şey yok

Muhalefet milletvekiline göre, iktidar karşısındaki kronikleşen başarısızlıklarının sebebi:

- AKP'nin iç yüzünü yeterince anlatamadık.

Bir sürü gerekçe sıralıyor:

- Basın kanalı kapalı, kullanamıyoruz.

- Toplumla buluşamıyoruz.

- Toplumu örgütleyemiyoruz.

- Sesimizi duyuramıyoruz.

Bla... Bla... Bla...

Ve fakat, yanlış!

***

Bundan üç sene, beş sene önce olsaydı, "AKP'nin iç yüzünü anlatamamak" bir dezavantaj, "AKP'nin iç yüzünü anlatmak" bir avantaj olabilirdi muhalefet partileri için; artık değil.

Çünkü artık "AKP'nin iç yüzü" diye bir şey yok; kalmadı.

Kim, neyi bilmiyor?

"AKP'nin iç yüzü" hakkında yazılmayan, konuşulmayan ne kaldı;

Nasıl kurulduğu mu?

İttifakları mı?

Pazarlıkları mı?

Yüzlerinden düşmeyen hangi "maske" kaldı?

Konjonktürel dindarlık mı?

Konjonktürel liberallik mi?

Konjonktürel demokratlık mı?

Konjonktürel AB'cilik mi?

Konjonktürel yerlilik mi?

Konjonktürel millîlik mi?

Muhalefet umudunu "AKP'nin iç yüzünü anlatmaya" bağladıysa yandı gülüm keten helva;

Zira, AKP muhalefete bırakmadan kendi anlatıyor zaten "iç yüzü"nü topluma!

İşin kolayını da buldu;

Yaptık ama aldatıldık...

Kandırdık ama kandırıldık...

Bir halt yedik ama Allah'ım bizi affetsin...

***

Bu ülkenin 40 bine yakın vatandaşının canını alan, kundaktaki bebekleri kurşunlayan bir terör örgütüyle pazarlık yaptıklarını itiraf ettiler; ne oldu?

Bu ülkenin başkentinin üzerinde savaş uçakları uçuran bir terör örgütüne "ne istedilerse verdiklerini" itiraf ettiler; ne oldu?

Dolayısıyla...

Muhalefet artık iktidarın eşsiz bir pişkinlikle göğüslediği yalanlarının, dolanlarının, talanlarının ifşasıyla vakit ve de nakit kaybetmek yerine kendini anlatsın millete; umut verebilmeyi, umut olabilmeyi becersin...

AKP'nin ne fena olduğunu en iyi anlatan değil AKP'den daha iyi olduğunu anlatmayı, daha iyi olduğuna inandırmayı başaran göğüsleyecek finalde ipi.

***

Havada-karada koltuk sevdası

Kendini "ana akım" diye konumlandıran haber kanallarının hiçbiri yayınlayamadı ama görüntüler skandallar;

Türk Hava Yolları'na ait olduğu iddia edilen (ki hosteslerin kıyafetlerine ve koltuk başlarındaki kılıflara bakılırsa öyle) uçaktaki yolculardan biri, oturduğu ön koltuktan kaldırılıp arkalardaki boş koltuklardan birine alınıyor. Gerekçe:

Oturduğunuz koltuk bozuk.

Koltuğa sihirli değnek değiyor ve anında tamir oluyor zahir;

Bir süre sonra koltuğa "THY Genel Müdürü" olduğu iddia edilen kişi oturtuluyor.

Kandırıldığını anlayan kadın yolcu da -eh haliyle- duruma isyan ediyor.

Hikayenin buradan sonrasında, Genel Müdür olduğu belirtilen kişiden -öyle olmasa, herhangi başka bir yolcu da olsa ondan da- ne beklersiniz?

Hiç olmazsa bir özür dilemesini değil mi?

 "Bir yanlış anlaşılma olmuş, benim bilgim dışında bir olay arkadaşlarım adına da özür dilerim, nasıl telafi edelim" filan diye durumu toparlamaya, gönül almaya çalışmasını...

Nerdee!

Bodoslama dalıyor beyefendi:

-Şova gerek yok.

Bilmiyorum THY tarihinde var mıdır bu rezaletin benzeri.

Hem suçlu, hem güçlü; utanacağına, ezilip büzüleceğine üste çıkmaya çalışıyor.

Anlamadığım:

O yalana ne gerek var?

Ve ne kadar kolay yalan söylüyorlar!

Durum en baştan dürüstçe izah edilip yolcunun rızası alınsa kıyamet mi kopar?

Daha önemlisi;

Madem son dakika bu beyefendinin uçağa binmesi gerekti, en önde değil de hangi koltuk boşsa ona otursa kızılca kıyamet mi kopar?

***

GÜNÜN SÖZÜ

Tecavüz edilip öldürülen çocuğun cenaze namazını kıldıran imam "Cahiliye Dönemi'ne geri döndük" diyor... Araplaşma öyle bir noktaya geldi ki döndüğümüz karanlık çağ bile bizim değil! Akif Kökçe

***

Yok daha neler....

MHP'nin "Af Teklifi"ni hazırlayan hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, lafı cezaevi koşullarına getiriyor ve "Devlet özgürlüğünü elinden aldığı kişilerin sağlığından sorumludur"  diyor.

Birincisi:

Cezaevi koşulları kötüyse onların iyileştirilmesine çalışırsınız; "madem öyle hadi suçluları cezalarını çekmeden salıverelim" demezsiniz...

Cezaevleri, koşulları düzeltilemeyecek derecede doluysa, çözüm ille de "boşaltmak"tan geçiyorsa o zaman da "adil yargılama"nın tesisine çalışır; hükümlüler yerine tutukluların tahliyesini gündeme getirirsiniz. Ceza gibi tutukluluk yerine tutuksuz yargılamayı savunursunuz.

İkincisi:

İşlediği suçun karşılığı olan cezayı çekmek ne zamandır "devletin kişinin özgürlüğünü elinden alması" oldu?

Üsküdar sahilinde çekirdek çitlerken mi kolundan tutup hapse attı devlet bu insanları; yapmayın Allah aşkına!

Cezaevindekilere ille de bir güzellik yapmak istiyorsanız; adil yargılanıp yargılanmadıklarına bakın... Haksız yere yatan varsa, hayatı çalınan varsa onu çıkarın...

Yazarın Diğer Yazıları