Neden başaramıyoruz?

Türkiye'nin son çeyrekte yaşadığı sistem tartışmalarına bakıldığında konunun asıl mecrasından uzakta ve çözüm yerine çözümsüzlüğe dönük bir yaklaşımla ötelendiği görülür. Bu süreci belirleyen görüş ve iddialar ülkenin geleceği açısından doğru ve kabul edilebilir bir noktaya taşınamadığı için ötelenme ve çözümsüzlük devam etmektedir. Öncelikle hükümet sistemi denildiğinde bunun salt yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi veya bir güç paylaşımının siyasal düzlemdeki yansıması olarak bakılması problemin giderek büyümesine sebep olmaktadır. Zira doksanlı yıllarda Cumhurbaşkanı ve Başbakanlar arasındaki güç mücadelesinin ve uzun süreli olamayan hükümetlerin öne çıkarılarak sistemin düzenlenmesi çabası yönetsel bütünlük açısından son derece eksik bir muhtevaya sahiptir. Böyle bir durumda güçlü ve baskın kişiliğe sahip siyasetçilerin güç alanını artırabilmek hedefi tartışmaların odağına konumlanmaktadır. Vaktiyle Sayın Özal'ın başkanlık sistemi önerisine en çok karşı çıkanlardan birisi Sayın Demirel'di. Sonra Demirel kendi Cumhurbaşkanlığı döneminde bu talebi yineledi. Ardından uzun dönem Başbakanlık görevini yürüten Sayın Erdoğan'ın siyaset ve seçmen dağılımındaki belirleyiciliği Cumhurbaşkanlarının bu değişikliğe yönelik motivasyonlarını geride bıraktı. Ve son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan bu istek ve beklentilerin odağında yer aldığı gibi kendisi de bunu açıkça ifade ederek muhtemel bir sistem değişikliğine giden yolu açtı.

***

Girilen bu yolda önemle belirtmek gerekir ki;

1) Kişiler için ya da kişiler eliyle toplumu refaha taşıyacak bir sistem kurgusu inşa edilemez. 1876 Anayasası'nın hazırlanmasından bu yana doğal koşullarında ve bu koşulların içselleştirilerek kanunlara dönüştürülemediği tadilat ve yenileşme süreçleri söz konusu kişilerin etkinliği ve başarısıyla ancak ayakta kalabilir. Hangi düzeyde olursa olsun kişiler üzerinden sürdürülmeye çalışılan sistemler gerçekte sistematik olmayan mekanik organizasyonlara dönüşür. ABD'deki Başkanlık modelinin uzun yıllar öykünülen bir model olması Clinton, Bush, Obama gibi isimlerin üzerinde bir devlet geleneğini işaret eder. İngiltere ise monarşiyle yönetilmesine rağmen parlamenter sistem açısından "demokrasi" ile başat bir örnek olarak değerlendirilmektedir.

2) Hükümet sistemiyle ilgili tartışmalar bağlamında sistem dediğimizde birbiriyle uyumlu alt sistemlerin bir bütün içerisinde faaliyet gösterebildiği dinamik ve değişime açık yapılanma olarak meselenin irdelenmesi gerekir. Siyaset, ekonomi, bürokrasi, medya, özgürlükler şeklinde adlandırabileceğimiz alt sistemleri gibi... Bu yönüyle bakıldığında hükümet sistemi de devletin genel sistem organizasyonunda yer alan bir alt sitemdir. Hükümet sistemlerinin çerçevesini Anayasa metinleri belirler, yol haritasını ise siyasal toplum tayin eder. Locke'a göre insanlar özgürlüklerinin korunması için kendi yetkilerini bir devlete (dolaylı biçimde hükümete) devrederek siyasal toplumu inşa ederler. Dolayısıyla devletin belki de en belirgin alt sistemi olan hükümet sisteminin doğru ve kabul edilebilir bir seyir izleyebilmesi için siyasal toplumun üyeleri tarafından olabildiğince altına imza atılabilen bir sözleşme niteliğindeki Anayasa metniyle tasarlanmalıdır.

3) Devlet yönetiminin, onu oluşturan siyasi iktidar unsuru dikkate alındığında nasıl bir hükümet sistemi ile uyumlaştırılacağı sorunu yine evrensel bir yönetim parçası sayılan etkinlik ve verimlilik ilkesi gözetilerek ete kemiğe büründürülmelidir. Bir yerde medya özgür değilse, düşünce hürriyeti düşünceyi açıklama ile aynı kabul ediliyorsa, fikir grupları inanç gruplarına yenik düşüyorsa, bilim üretim sistemi siyasal sistemin tahakkümü altına giriyorsa, bürokrasi sistemi birbirinden ve liyakatten kopuk idare ediliyorsa, adalet sistemi güvensizlik sarmalındaysa ve daha birçokları bu tespitlerle anılıyorsa hükümet sisteminin ne olduğu ve nasıl dönüştürüleceği tali bir konu haline gelmektedir.

***

Netice itibariyle bu belirtilen çerçevede, karşımızda duran sorunları ortadan kaldırabilecek bir hükümet sistemi konuşulmalı ve popüler tabiriyle fiili durum tam olarak bu yöntemle hukuki hale getirilmelidir. Eğer mutlaka bir referanduma gidilecekse Türkiye'nin mevcut koşulları açısından bunun tek bir yolu var. Açıklayacağım...

Yazarın Diğer Yazıları