Övünsem mi dövünsem mi?

9 Eylül 2016 tarihli yazımın bazı bölümlerini okuyun ve kararı siz verin:

"MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli koltuğunun elinden gitmemesi için AKP ile kol kola yürüyor.

Bahçeli Allah'ı var ya AKP'yi destekledikçe destekliyor.

AKP de Allah'ı var ya destekçisi Bahçeli'ye desteği verdikçe veriyor.

Eee karşılıksız vermek Allah'a mahsustur.

Kazan, kazan siyaseti..."

Aradan çok değil 32 gün geçiyor ve Bahçeli beni haklı çıkartıp başkanlık sistemine yeşil ışık yakan konuşmasını 11 Ekim 2016 Salı günü Meclis MHP grup toplantısında yapıyor.

Bahçeli'nin bu desteği ile AKP+MHP koalisyonu kuruluyor ve Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin "demokratik parlamenter rejimi" sonucu tartışmalı hale getiren YSK kararı ile 16 Nisan referandumunda yok ediliyor. Tek adamlık yani başkanlık sistemi "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" adı ile 2019'da uygulanacak hale getiriliyor.

Meral Akşener'in MHP Genel Başkanlığının önü AKP'nin yargı desteği ile tamamen kesiliyor.

AKP ve MHP'nin ortaklığı ile "kazan, kazan" siyaseti yazdıklarımla satır satır doğrulanıyor ki bana da övünme payı düşüyor.

Neden dövünmem gerektiğini bilemediğimi yazayım da aklınızda yanıtsız kalmasın.

Bahçeli 11 Ekim tarihli konuşmasında şu saptamaları yapıyor:

- "Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren, Anayasanın amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlamış, Anayasanın vermediği yetkileri kendisinde hak görmüş, Partili Cumhurbaşkanı gibi davranmış, tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde hareket etmiş ve yetkisini aşmış, siyasi propagandalara katılmış, AKP lehine oy istemiş, Siyasi polemiklere katılmış, Fiilen hükümet başkanı gibi hareket etmiştir. Cumhurbaşkanı'nın bu tutum ve davranışları fiili bir durum yaratmıştır.

- Net olarak söylemek isterim ki, şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiili durumla hukuki gerçek taban tabana zıtlık içermektedir.

- Ülkemizde hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modeli tecelli etmiştir."

Muhalefet partisi MHP'nin genel başkanının, "Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir" saptaması karşısında yapması gereken nedir?

- Bu suçu işleyenlerin cezalandırılması için mi çaba göstermeliydi?

- Bu suçu işleyenlerin suçunu anayasaya uygun hale mi getirmeliydi?

Bugün, "Eğer Erdoğan 2019'da başkan seçilirse Devlet Bahçeli'yi Başkan Yardımcısı atayacak" denildi ve Erdoğan da buna açık kapı bıraktı değil mi?

İşte, "kazan, kazan" siyasetinin son mührü de budur.

Dövünmem, işlenen suçun cezası kalmasının yanı sıra anayasaya uygun hale getirilmesi ve 2017-2019 arasında da suç işlenmeye devam edecek olmasındandır.

Gelelim aynı yazımdaki diğer saptamaya...

"Bir kadın siyasetçi var ki hem AKP'yi hem de Devlet Bahçeli'yi çok korkutuyor.

Meral Akşener namı diğer Meral Abla.

Meral Abla'nın Genel Başkanlık unvanını yani koltuğunu elinden almasından çok korkuyor Devlet Bey.

AKP de "Meral Abla ya MHP'ye Genel Başkan olursa" diye çok korkuyor.

Çünkü 14 yıllık tek başına iktidarına meydan okuyacak bir lider olarak görüyor Meral Abla'yı."

Ta 9 Eylül 2016'da yazdım ki o günden bu yana geçen süredeki gelişmeler korkunun ecele faydası olmadığını da ortaya koyuyor.

Hani denir ya, "Allah bir kapıyı kapatır ama başka bir kapıyı da açar" diye.

Aynen öyle oldu.

AKP/MHP koalisyonu Meral Akşener'in MHP genel başkanlığının önünü kesti ama şimdi yeni bir parti ile Türkiye'yi kucaklayacak olan ve Cumhurbaşkanı adaylığı da açıklanan Meral Akşener gümbür gümbür geliyor.

AKP'li bakanın, "Bakara, makara" diye alay ettiği Kur'an-ı Kerim'deki Bakara ayeti der ki, "...Olur ki siz bir şey'i hoşlanmazsınız hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki bir şey'i severseniz hâlbuki hakkınızda o bir şerdir siz bilmezken Allah bilir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Yazarın Diğer Yazıları