Öz yönetim ekonomisi neler sunuyor? İşte gerçekler...

HDP'nin 1 Kasım seçim beyannamesinde yer alan ve son olarak Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bildirisi olarak kamuoyuna sunulan "Öz yönetim" modelinin muhtemel siyasal ve sosyal sonuçları kadar ekonomik boyutlarıyla da irdelenmesi son derece faydalı olacaktır. HDP beyannamesinde öz yönetim başlığı altında daha çok ademimerkeziyetçiliğin siyasal ve yönetsel unsurları üzerinde durulurken ekonomik çerçeveye ilişkin olarak "bütçenin halk tarafından belirlenmesi", "liberal ekonomi politikalarının terk edilmesi" ve "kamu destekli toplumsal sektörlerden" söz ediliyor. Buna ek olarak DTK bildirisinde yerel bütçeleme ve vergi salınmasından bahsediliyor. Seçim beyannamesinde farklı başlıklar altında öz yönetim uygulamasıyla ilişkili bazı vaatlerin sıralandığı görülüyor. Sigortasız-güvencesiz çalışmaya son verileceği, taşeron işçiler dahil herkesin kamusal güvenceye kavuşturulacağı, su elektrik ve ısınma konusunda belirli bir miktara kadar ücretsiz verileceği, performansa dayalı ücretin kaldırılacağı (liberal ekonominin "artı değer" yaklaşımına karşı), eğitimin tamamen ücretsiz olacağı, her türlü sağlık ödemesine son verileceği bunlar arasında gösterilebilir. Ancak devletin ve sistemin aşındırılmasına dayalı olan HDP'nin öz yönetim modelinde yerel yönetimlerin de sunduğu kamusal hizmetlerin merkezi bütçe tarafından finanse edileceği taahhüt altına alınıyor. Yani azami düzeyde yetki göçerimini (bölgeli devlet-federasyon arasında) esas alan bu yönetim modelinde merkezi bütçenin ağırlığının devam edeceği anlaşılıyor.

Yugoslavya örneği

Sosyalist sistemin ve öz yönetim uygulamasının bir örneği olarak farklı platformlarda örnek gösterilen Yugoslavya bile Sovyetlerin desteğini çekmesinin ardından ABD ve NATO'ya yakınlaşmak zorunda kalmış, özellikle bir dönem Marshall yardımlarıyla desteklenmiştir. Yugoslavya'daki öz yönetim sisteminde üretimi artırmakla görevli fabrikalarda işçilerin bireysel kazanç duygusu toplumsal dayanışma ideali ile çatışmış ve orta vadede kalitesiz üretim, yeni istihdam alanının oluşturulamaması gibi işlevselliği ortadan kaldıran sorunlar meydana gelmiştir. Çünkü Yugoslavya'da öz yönetimle serbest piyasa koşulları iç içe olmak zorunda bırakılmıştır. Bu durum var olan istihdam alanında bürokrat ve teknokrat ağırlığını artırmış, işçi sınıfının etkinliğini de önlemiştir. Yugoslavya'nın dağılmasında etnik ve siyasi problemler elbette etkili oldu ancak öz yönetimin yönetici bir elitin kurgusuyla hayata geçirilmesi temel kırılma noktasıydı. Dolayısıyla hangi yönetim sistemi olursa olsun coğrafi yapılanmanız, teknoloji alt yapınız, insan kaynağınız buna uygun değilse ve temel değerleriniz söz konusu insan topluluğu tarafından özümsenmemiş ise modelinizin kalıcı bir başarı elde etmesi imkansızdır.

Rakamlar ne söylüyor?

Bölgenin ekonomik gerçekleri irdelendiğinde sunulan öz yönetim modelinin mümkün olmadığı bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı eski Müdürü Bartu Soral'ın bölgenin gelir-gider dengesine ilişkin değerlendirmeleri son derece önemli. Buna göre 2012 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki 21 ile bütçeden yapılan harcama, toplam harcamaların %16'sı iken, aynı illerin vergi gelirleri toplam vergi gelirlerinin ancak  %1.8'ini buluyor. İl bazında bakılacak olursa örneğin Şırnak, bütçeden yapılan her 100 TL'lik harcamaya 11.8 TL'lik katkı sunuyor. Bu rakam İstanbul'da 780, Ankara'da 130 TL düzeyinde. Ayrıca bu illerde devletin yer altı ve yerüstü kaynaklarından aldığı pay bütçe gelirlerinin %1'ine tekabül ediyor. Bununla birlikte PKK terörü sebebiyle istenilen seviyeye getirilemeyen saniyeleşme düzeyi ise başka bir sorun. Türkiye'de kişi başına ihracat ortalaması 2016 dolarken Gaziantep hariç 21 ilde 397 dolar. O halde HDP-PKK ortaklığı, açıklanan 14 maddeye göre vatandaşa nasıl hizmet götürecek? Merkezin gücü ve bütünsel ekonomik sistemin avantajları olmadan üretim, sanayileşme nasıl artırılacak ve gelirde adalet nasıl sağlanacak?

Yani "her şeyin herkese ait olabildiği bir tür ortaklık vaadi" gerçekçi değil. Aksine bu koşullar çerçevesinde oluşturulması düşünülen bölgelerin merkezden bağımsız ayakta kalma şansı olmadığı gibi maliyetlerin karşılanması ve yapısal eksikliklerin giderilmesinde yöredeki vatandaşlar ezilecek. Böylelikle kendilerini Kürtlerin tek temsilcisi gören bu zihniyetin yönetim modelinde baskı ve dayatma daha da artacak ve öz yönetim yerine oligarşik bir topluluk, yönetimin özü olacak.

Yazarın Diğer Yazıları