Serbest dolaşım hayal ötesi

Varna'yı pek sevmem. İlk defa Ecevit'le gittim. Başbakanlığa yeni geldiği dönemdi. "Ortanın Solu" sloganıyla iktidarı yakalayınca, ilk dış seyahatini Bulgaristan'a yapmıştı. Rahşan Hanım'ı da yanına alıp Todor Jivkov'a misafir olmuştu. Bu belki de "Ortanın Solu, Moskova'nın yolu" diyenlere meydan okumaktı. Bugün Yandaş medyanın Erdoğan'ın seyahati öncesi ve sonrası pompalamalarını andıran kampanyanın benzeriydi. Öyle sallamalarda bulunuldu ki, günümüze rahmet okutan cinstendi. Bu gezinin tek faydası Bulgaristan'da yaşayan Türklere uygulanan mezalimin ortaya çıkmasıydı. Bu konuda katkım olduğu için hâlâ mutluyum.

Önceki günkü seyahatte komşu ülkedeki değişimi gözlemlemek önemli. Boyko Borisov'a, her ne kadar "Mafya babasıydı" desek de akıllı biri.  Her şeyden önce açık yüreklilikle çıkıp "Türkiye, bir yerde bize gelecek mültecilerin yolunu kesmekte" diyebiliyor. Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı'nı üstlendiği gün söylediklerinin de arkasında duruyor; "Komşumun AB'ye tam üyeliği için her türlü çabayı göstereceğim". Görüşmelerden sonra bile olumlu tavırlar sergiledi. "Görev sürem sona ermeden, bu buluşmayı tekrarlayacağız" dedikten sonra elleri birleştirdi. Mutluluk pozu verdirdi.

Ve taraflar

Erdoğan'ın daha gitmeden neler söyleyeceğini biliyorduk. Ümidi olmadığı halde "Serbest dolaşımı" dillendirdi. İki AB bürokratının cevabını Konsey Başkanı Donald Tusk'ın "Varna'nın havasını bu defa kötü bulduğunu" söylemesinden anladık. Hatta bu yüzden siyatiklerinin azdığını, dolaşmak zorunda kaldığını itiraf etti. Ben bu laflardan verilen mesajı algıladım.

AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker'e gelince onun geçmişini iyi biliyoruz. Tanımayanlar için biraz bilgilendireyim. 1997 yılında Türkiye'yi AB'den tamamen kopartmak için çalışanların liderliğine soyunmuştu. En büyük desteği ise dönemin şansölyesi Helmut Kohl'dan almıştı. Müteveffanın gelininin bir Türk olduğunu da anımsayalım. Adamların hesapları oldu mu, değil gelini babalarını tanımadıkları ortada. İşte Varna'daki muhataplardan biri bu Junker'di.

İçimizi boşalttık

 Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Afrin videolarıyla takviye ettiği terörle mücadele görüntülerinin deşarjdan öteye gittiğini sanmıyorum. Bunu provokatif sorular soran yabancı gazetecilerden de anladık. Önceden hazırladıklarını ortaya dökme sahneleri ilginçti. Yüz ifadeleri felaketti. Ellerinde sadece kaleşnikoflar eksikti. Bereket, Erdoğan frene basmayı başardı. Aksi olsa, "Gördünüz işte, bunlar insan hakları ve demokrasiden anlamaz" yaygaralarını artıracaklardı.

Ya tut, ya bırak

Varna'dan daha fazlasını aktarmak kolay değil. Asıl unutulmaması gereken Avrupa Parlamentosu'nun geçen yıl ipleri kopardığı gerçeği. "Müzakereleri askıya alın" kararı ortada. Araya sıkıştırılanlar cabası. AB Komisyonu Başkanı Junker'in "Kıbrıs'ın -Rum Kesimi- haklarını savunma üstünlüğü var" çıkışını fark edebildik mi? Hele sınır ihlali yapan iki Yunan askeri için "İnşallah Paskalya'ya kadar bırakılırlar" demesi temenni mi yoksa dikte miydi? İnsanın aklına Türk asıllı Alman gazetecinin tahliye ediliş şeklini düşürdü. Buna Büyükada'da suçüstü yapılan casusları(!) ekleyebilirsiniz. Geriye İzmir'de tutuklu papaz kalıyor. "Ver papazı, al papazı" sözünün ne kadar gerçek olduğunu 16 Nisan'da göreceğiz.

Hepsi varsayım, şu gerçek; "AB ile müzakerelerin başlaması için, oy birliği şart". O nedenle çok zor. Onay alınacak ülkeler arasında Avusturya gibiler olunca imkansız. Hatta durumu bir şarkı sözü uyarlamasıyla yapabiliriz; "Varna'da hava soğuktu. Fırtına vardı. Gökten çamur yağıyordu".

Seçme saçmalar

Unutmadan ekranlardaki görüşme tartışmalarına biraz değinmek istiyorum. "AB'nin sorunu enerji kaynakları. Tabii parasıyla". Bunu söyleyen Prof. Dr. Hasan Ayrancı. Çankırı-Karatekin Üniversitesi Rektörü. Yorum size ait.

Onca konuşmacının arasında Dr. Av. Mehmet Sarı'yı unutmayalım. "Varna'dan ne bekliyoruz?" şeklindeki soruya verdiği karşılığa bakın; "Türkiye haklı". Bunu duyan A. Hakan Coşkun önce şaşırdı. Sonra muhatabını değiştirdi. Hukukçu arkadaş, tek konuda programlanmış ki, çipinde başka bir şey yok. Anlayın işte; "Ne soruluyor ne cevap veriliyor?"

***

Casuslar savaşı

İngiltere'deki zehirli saldırıya tepkiler hızla büyüyor. Takasla alınan eski İngiliz casusuna kızıyla birlikte yapılan saldırı Londra'yı patlattı. Oysa, Çekoslovakya ve Bulgar gizli servisinin KGB şubesi gibi çalıştığı yıllarda, bu işler doğal geliyordu. İlginç olan zehirli eylemler hep Londra'da oluyordu. "Şemsiyelerin kullanıldığı suikastlara" sıkça tanık oluyorduk. James Bond roman ve filmleri bu yüzden iyi hasılat yapıyordu. Bu kez, "Moskova'ya karşı yeni bir koalisyon" oluştu. AB ülkeleri, ABD, Kanada ve Ukrayna bu oluşuma dahil. Bunların içinde en fazla dikkat çeken Donald Trump. Başkan belki de "seni iktidara Ruslar getirdi" iddialarından bu şekilde kurtulacağını sanıyor. Ne dersiniz? Kesin olarak bildiğim, yeni James Bond filmleri çekilecek!

Yazarın Diğer Yazıları