Sıkı duramadın İlker Başbuğ

Birkaç yıl öncesinin 30 Ağustos gecesiydi, Genelkurmay’ın daveti vardı.. Cumhuriyet’ten büyüğümüz Cüneyt Arcayürek’le ayaküstüydük, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ bize doğru geldi, “Yerimizi beğendiniz mi?..” dedi..
Yer, davetin yapıldığı bahçe.. Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait geniş bir alan.. Biraz ötemizde Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan oturuyorlardı, şeytan dürtü Paşa’ya; “Biz beğendik de, O beğenirse işiniz zor!!” dedim.. İşaret ettiğim yöne batkı, Gül ve Erdoğan’ı gördü, “Niye?..” diye sordu..
“-Valla Başbakan beğenirse yarın TOKİ’ciyi gönderir, burayı alır elinizden!..”
Başbuğ birden kaşlarını kaldırdı, kararlı bir tavırla cevap verdi!..
“-Zor alırlar!..”
Ben bunu o zaman, kurumlar arasındaki ahenge olan sevgi ve saygım nedeniyle, vatanın en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı olan günlerde olduğumuzdan yazmamıştım!..
Sonra sonra, Başbuğ Bey’le Başbakan arasındaki ahengin tavan yapması karşısında, ne kadar isabetli davrandığımı anlamış bulunuyorum..!
Açılımın siyasisi, “Efendi hazretleri(!)” ise, paşası da İlker Başbuğ’dur...
Önce bunu söyleyeyim..!
Tarihe böyle geçecektir... Malum “uyum” beyanları apaçıktır..
Ve de.. Abdullah Gül’ün, “Çok güzel olacak!!” diye verdiği müjde de, “Bütün kurumlarımız mutabakat halindedir” sözleriyle altını çizdiği durum vardır..
Yani, “açılım” işinin “içeride” sadece “Madein Gül-Tayyip” olmadığı, birinci ağızdan beyan edilmiştir..
Birinci madde bu; “Açılımın paşası!..”
Bendeniz kendilerini, bir takım beyanları nedeniyle biraz hayretle karşılamaktaydım zaten..! Örneğin genelkurmayda “İkinci başkan” iken, bir nutkunda “Egemenlik zaman zaman devredilebilir!.” türünden bir konuşma ile globalizme tebessümler sunmuştu da.. “Allah Allah, bak sen şu işe!..” diye tanıdık bildik zabitana, “Ne diyor bu?!.” diye akıl sormuştuk..
Sonra.. Genelkurmay Başkanı olduklarında, İstanbul’da yaptıkları basın toplantısında da, şöyle bir şallak mallak oluvermiştim!..
Matbuatın ne kadar, Atatürk düşmanı, iktidar yalakası, askere savaş açmış zevatı varsa baş köşeye davet edilmişlerdi.. Başbuğ Bey, muazzam bir demokrat olma gayretindeydi..! Bunu geçtik konuşmasına geldik.. Bir ara bir “Türkiyelilik” beyanı ile malum çıkıntılara sunum yaptı.. Dahası, konuşması, Pentagon stratejisti Yahudi teorisyenlerden sunulan örneklerle donatılmıştı.. Askerden yanayız ya, bardağın dolu tarafı nerede diye konuşmasını dinledik..
Yemeğe geçerken, kapıda konukları kabul ediyor, ayak üstü kısa sohbet yapıyordu.. Fırsat bu fırsat diye hamle yapalım niyetindeydik de, o birden bana, kulağıma doğru..
“-Aman sıkı dur..!” diyiverdi..
Şimdi “Sıkı dur..” diye gelmiş laf ne yapayım!!?
Uzun süre, “Bu bana ne demek istedi..”  diye takıldım, kime sorsam yorum muhtelif!.. Ergenekon da kapıda, nasıl duracağım “sıkı” acaba?..
Neyse o gün bugün “sıkı” duruyoruz da, “kaynak” nedense bize pek sıkı duruyormuş gibi gelmiyordu, gün be gün..
Biz, hazır olda “sıkı sıkı” duruyoruz, önümüzden geçen, generallerin, amirallerin, albayların, cepheden getirilmiş teğmenlerin, tek sıra halinde savcıya cezaevine gidişlerini selamlıyoruz..
Yetmiyor..! Mehmetçik, karakolunun önünde baskın yiyor, üçer beşer toprağa düşüyor..! Baskını yapan buhar oluyor, bakıyoruz bize “sıkı dur” diyenin cenaze kaldırmaktan başka bir iş yaptığı yok!..
Aynen bana dediği gibi, kendi subaylarına da “Ben izin vermeseydim nah girerlerdi kozmik odaya” demesini de unutamıyorum..
“Nah” dediği yere girip istediğini aldı ya uyum içinde oldukları, “O bahçe”nin de geleceği iki dudak arasındadır..
Nasıl, karşısına alıp “Açılım”a ikna ettiyse paşayı, kapıya kadar uğurlayıverdi..
Tarihe, kendi silah arkadaşlarının cezaevine gidişlerine tanık diye geçecek..
Bir de, “Kendisine emanet Mehmetçiğin verdiği şehit sayısı ve yerde kalan kanı” ile..
Bodrum’da neşeli hayat dileriz kendisine...

Yazarın Diğer Yazıları