Sinek tersinden nane yaprağı ve...

Osmanlı Padişahı, hemi de Tanzimatçı ve de yenilikçi II. Mahmut'un hekimbaşısı Behçet Efendi'nin 1862 yılında yazdığı "Hezar Esrar" adlı bir tıp kitabı var. Aşağıya aldığım saçmalıklar bu kitapta bir tamam yazılı:

Sinek tersinden nane yaprağı nasıl yetiştirilir?

El-cevap: Sinek tersine bulanmış bir ip, toprağa dikilirse o ip nane yaprakları verir.

Gülmeyin. Demek ki adam denemiş, siz de deneyin belki naneyi elde edersiniz.

Devam edelim mi? Tamam. Bakınız, Behçet Efendi Hazretleri, dolu'nun çaresini bulmuş. Okuyunuz:

Timsah ya da maymun derisi alınır, bir köyün bir yerine asılırsa, bu köye dolu düşmez.

Yahu ruhunu mu çağırsak ne etsek, Behçet Efendi, depremin de çaresini biliyordur, mesela eşek derisi iyi gelir mi acaba, fay hatlarını bir ayarda tutar bakarsın.

Hadi bir tane daha yazalım. Behçet Efendi, nihayet tıpa gelmiş. Ve nasırın ilacını beyan eylemiş:

Nasırlı bir adam hilâli gökte ilk görüşünde "Ay gördüm ay gibi, nasırım oldu yağ gibi" diye üç kez tekrar eder, sonra da salavat parmağını tükürükleyip nasırın üzerine sürerse o nasırdan eser kalmaz.

Yalancının nasırına basayım mı?

Basmamışlar o devirde adam Osmanlı sarayında bu zırvalarla hekimbaşılık yapmış, sözüm ona şifa dağıtmış.

Geçenlerde "Osmanlı'da Hoca Nüfuzu" başlıklı bir yazı yazdım. Birisi yorum yapmış diyor ki "Kemalist misin nesin, niye Osmanlı düşmanlığı yapıyorsun?"

Kemalistler orada dursunlar, biz soralım: Türk Milliyetçileri ne yapar? Söz gelimi yukarıdaki utanç verici saçmalıkların üstünü mü örter kimse görmesin diye?

Kafaya bakın hele! Bu kafaların yeri Türk Milliyetçilerinin yanı değildir, Osmanlı Ocaklarına gitsinler.

Neyse... Fırça faslına son verelim de sevgili okurlar, devam edelim yukarıya yazdığım eğlenceli saçmalıklara...

Kayserili Mehemmed Sadık Efendi'nin nefesinden başlayalım. Aşağıya metnini aldığım ilan 1878 yılında Vakit Gazetesinde yayınlanmış. Bakın ne diyor:

"Sara illeti, kara sevda, ağırlık, gaflet, evham, sarılık, sıtma, kulunç, baş, göz, kulak ağrıları, yürek çarpması vesair illetlerin envanına (her türüne);

Kayseri'de medfun ve meşhur meşahihi ecille-i kiramdan Şeyh Taceddin-i Veli kaddes Allahü sırrehu sülale-i tahirelerinden Mehemmet Sadık Efendi okumaktadır. Mumaileyhin (adı geçenin) nefesi mücerreptir (denenmiştir). Kendisi Mahmut Paşa'yı Veli Cami-i Şerifinin avlusunda 14 numaralı dükkânda bulunmaktadır."

Yaa böyle işte... Nefese bak nefese... Şimdi öyle nefesler ne arıyor...

Nefesten anıta geçelim. Mustafa Reşit Paşa, Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nu okuduğu yere "Meydan-ı Adalet" adının verilmesini ve oraya bir anıt dikilmesini ister.

O ister ama yobaz takımı istemez. Padişaha giderler etki altına alırlar, bu konuda verilmiş Bakanlar Kurulu kararını onaylattırmazlar.

Böylece Beyazıt Meydanı "gâvur olmaktan" kurtulur.

Karatahta ile bitirelim.

Tanzimat'ın ilanından sonra açılan modern okullarda sınıflara kara tahtalar konur. Malûm zihniyet hemen başkaldırır:

-İstemezük!

-Niye istemiyorsunuz?

-Kara tahta kâfir işidir de ondan!

Bu küflü kafaların "Kâfir" diye karşı çıktığı karatahtaları Müslüman yapmak için çareler ararlar ve bulurlar da. Mekke'ye gönderilir tüm kara tahtalar, "Hacı" ve "Müslüman" yapılır. Böylece artık Müslüman olan kara tahtalar okullara sokulabilir.

Yazarın Diğer Yazıları