Siz bizim korktuğumuzu nereden çıkardınız?

Siz bizim korktuğumuzu nereden çıkardınız?

Sözlüğü açıp baktığınızda, "terör"ün karşısında "yıldırı" yazıyor ya; her şeyi "kelimenin tam manasıyla" idrak eden ve gereğini yerine getiren bir yapıymışız gibi, İstiklal Caddesi''ndeki son terör saldırısından sonra (da) benzer telkinlerde bulunuluyor topluma:

- Korkma ey halkım!

- Aman yılma!

-Sakın bıkma…

-Ve zinhar devlete olan güvenini sarsma!

*

Allah''ım!

Bu nasıl bir yanılsama!

*

40 yılı aşkın süredir PKK terörüyle, öncesinde envai çeşit sözüm ona ideolojik kavga-dövüşle iç içe yaşıyor bu ülke; farklı dönemlerde, farklı gerekçelerle "birbirinin gözünü oymaya" sevk edilerek…

Kardeş kardeşe kırdırılarak…

Yanarak, yakarak, yakılarak…

Ölüm bir Demokles''in Kılıcı gibi kafasının üzerinde sallanıp durarak.

*

En ağır "darbe"leri; en güvende hissettiği, "Tamam, bitti, kurtulduk" dediği, derin bir "Oh" çektiği anda, "kurtarıcı" varsaydığı, "devlet" bildiği ama aslen "devlete çöken" paralel/meridyen çetelerden başka bir şey olmayan yapılardan yiyerek; idam sehpalarına sürülerek, işkence tezgahlarında terbiye edilerek (edilmek istenerek)…

*

Böyle travmatik bir sosyal tarihe sahip olan toplumda "korku" duygusu mu kalır!

Korku duygusuna sahip bir toplumda, daha bir kaç saat önce kan gölüne dönmüş sokaklarda, meydanlarda, tran garlarında, havaalanlarında bizdeki hızıyla dönebilir mi hiç hayat olağan akışına?

O sokaklar, meydanlar dolup taşar mı; hiçbir şey olmamışçasına?

*

Korkmak yok, yılmak yok ama daha tehlikeli bir hâl var başımızda; kanıksama!

Dolayısıyla…

"Laf ola beri gele"den öte bir karşılık bulamıyor bütün o uyarı, nasihat ve dahi teselli konuşmaları da.

*

Olmasa iyi ama türlü etki altında toplumun ekseriyeti bu normalleştiriciliğe dönüşmüş olabilir; "devlet" dönüşemez.

"Devlet"in eli kolu ağzı burnu kulağı dili kalbi beyni olmakla görevli olanlar dönüşemez.

*

Olan olduktan sonraki muhtemel hiçbir sertleşmenin…

Hiçbir mücadele boyutu değişikliğinin…

Hiçbir müzakere eli değişikliğinin…

Kıymetiharbiyesi yok.

Ecrin öldü. Ve ölmüş olarak kalacak.

Yağmur öldü. Ve ölmüş olarak kalacak.

Arzu, Mukaddes, Adem…

Kadınlar, çocuklar, anneler, babalar, kardeşler, eşler; öldüler…

Ve "bundan sonra" atılacak hiçbir adımla yeniden bu dünyaya dönemeyecekler;

Onlarla birlikte ölen yakınlarına bir daha hiçbir zaman, önceki güne kadarki gibi kokmayacak bu dünya… Önceki güne kadarki gibi görünmeyecek… Aynı sesleri bambaşka duyacak belki hiç duymayacaklar bir daha…

Birinde "1", birinde "6", birinde "40", birinde "3", birinde "10"; böyle böyle devam edecek girişte atıf yaptığım toplumsal başkalaşım.

*

İşte bu nihai tehlikenin gölgesinde, görevi bu tehlikenin hiç oluşmamasını sağlamak olanlar, çıkıp da, tabiri caizse "ithal terörist" savunması yapamazlar.

Yaparlarsa, özrün kabahati de sollamasına yol açarlar.

Zira…

Üst üste meydana gelen iki terör saldırısında da, saldırıyı düzenleyen teröristlerin Türkiye''ye "Suriye''den geldiğini" söylemek; sadece terörle mücadele politikasındaki değil, mülteci/sığınmacı/göçmen politikasındaki zafiyetin de ikrarı olur.

Sınırların yolgeçen hanına döndüğü tezinin teyidi olur.

Muhalefetin "kaçak"ların profiline dikkat çekerek yaptığı uyarıların "paranoya" olmadığının delili olur.

*

İşte bu ahval şerait içinde…

Madem ki, "Kimsenin etrafında veya coğrafyasında, Ayn El-Arap veya Kobani yok…"

Madem ki, "Kimsenin etrafında Münbiç yok…"

Madem ki, "Kimsenin etrafında Nusaybin''in, Kızıltepe''nin, Kamışlı''nın olduğu gibi birçok terör örgütünün fink attığı, birçok ülkenin istihbarat ağlarının fink attığı bir yer yok…"

Madem ki, "Bunlar hep bizim sınırımızda…"

Ve madem ki, bunun farkındasınız.

Bir zahmet, nepotizm musibetini bu devletin başından savuşturacaksınız!

"Kadrolaşma" bugünden yarına yarılabilecek bir sarmal değil belki ama; hiç değil değilse "millî güvenlik", "millî istihbarat", "millî savunma" ve mutlaka "millî eğitim" alanlarını siyasal kadrolaşmaya, siyasal hizipler arası rekabete ve daha bin türlü "iç hastalığa" bağlı liyakatsizlikten koruyacak;

"İyi istihbaratçı yetiştiren devlet geleneği"ni fazla kurcalamayacaksınız.

"İyi emniyetçi yetiştiren devlet geleneği"ne ilişmeyeceksiniz.

"İyi asker yetiştiren devlet geleneği"ni tahrip etmeyeceksiniz.

"İyi savcılar" yetişmesinden ürkmeyeceksiniz…

"İyi hâkimler" yetişmesini teşvik edeceksiniz…

Ve çocukların "Anayasa''nın ilk 4 maddesinin özümsemiş şekilde" yetişmesine gölge etmeyecek, mevcut gölgeleri bertaraf edeceksiniz…

*

"Aksi halde" diye başlayan bir sürü trajik akıbet örneği sıralamak mümkün de…

Ne kıymeti var olan olduktan sonra.

Yazarın Diğer Yazıları