“Soykırım” demekten vazgeçin artık...

24 Nisan tarihi yaklaşırken Ermeni diasporasının çalışmaları hızlanmaya başladı. ABD’deki Senato üyeleri şimdiden markaj altına alındılar. Avrupa’daki diaspora örgütleri faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyorlar. Daha önce olduğu gibi bazı ön yargılı kalemşorlar tarihi gerçeklerin uzağında kalmayı tercih ediyorlar. Aslında bu durum sadece bugüne özgü değil. Uzun süredir diaspora faaliyetleri farklı düzeylerde sürdürülüyor. Bugünkü diaspora çalışmalarının yansımaları 19. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve I. Dünya Savaşı’na kadar geçen zamanda Ermeni isyanlarına karşı verilen mücadelede açıkça görülmektedir. Bu dönemde isyanların bastırılması sırasındaki neticeler özellikle Avrupa’da oldukça abartılı bir biçimde dünyaya sunulmuştur. Örneğin 1920’de Ermeni Patriği Zaven, Maraş’ta 200 Ermeni’nin öldürüldüğünü bildirmiş ancak bu rakam 20 gün sonra Reuters tarafından 70 bin olarak duyurulmuştur.
Bu çerçevede sözde Ermeni soykırımı iddialarına yönelik olarak ısrarla vurgulanması gereken bazı temel hususlar bulunmaktadır.
Birincisi; Ermenilerin  “soykırım” ile özdeşleştirdiği 24 Nisan 1915 tarihi,  “tehcir”  olarak ifade edilen “Sevk ve İskan Kanunu” ndan önceki bir tarihtir. Savaşın giderek yoğunlaştığı o tarihlerde cephe gerisini güvenli kılmak için Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bir yazı göndermiş ve kışkırtıcı Ermeni örgütlerinin kapatılmasını istemiştir. Bunun üzerine 345 Ermeni komiteci tutuklanmıştır.

‘Sevk ve İskan Kanunu’
İkincisi;  “soykırım” etnik veya dini bir grubu, grup olarak tamamen ya da kısmen imha etmek maksadıyla işlenen fiillerdir. Tehcir ise insanların devlet eliyle göç ettirilmesidir. Oysa o dönem çıkarılan kanun  “Sevk ve İskan” kanunudur. Üstelik 1 Haziran 1915 tarihinde çıkarılan 3 maddelik bu kanun birebir Ermenilerle ilgili değil, savaşın seyrini olumsuz etkileyebilecek, asayişi bozacak tüm organize çabalara yöneliktir. Böylelikle bir kısım Ermeniler de özellikle Ruslarla olan iş birliği ve çıkardıkları isyanlarla bu kanunun rahatlıkla kapsamı içerisinde yer almışlardır.
Üçüncüsü; savaşın giderek yoğunlaştığı günlerde çoğunlukla Suriye ve Şam bölgesine doğru gerçekleşen sevk ve iskan sırasında karşılıklı olmak kaydıyla üzücü hadiselerin yaşandığı inkar edilemez. Bu hadiseler farklı cephelerde savaşılan ve ulaşım imkanlarının son derece kısıtlı olduğu o dönemin koşulları dikkate alınarak irdelenmelidir. Zaten meselenin en önemli boyutu bu süreçte meydana gelen kayıpların Ermeni diasporası tarafından tarihi gerçekliğinden çıkarılmak istenmesidir. Bu konuda mutlaka bilimin ışığında davranmak ve farklı bakış açılarına kulak vermek gerekiyor.

İngiliz’e yardım ettiler
Dördüncüsü; söz konusu süreçte sevk edilenlerin önemli bir kısmının kayıtları mevcut olup, belirtilen işlemler sırasında meydana gelen ölümler sebebiyle 500’den fazla kişi tutuklanmış ve 200 kişi idam cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca sevk ve iskana tabi tutulanlar belirlenirken, savaş ortamında düşmanla birlik olan ya da asayiş ve güvenliği sekteye uğratan kişi ve kuruluşlarla bu olayların içinde yer almayan Ermeni vatandaşlar birbirinden ayrı tutulmuştur. Bir örnek vermek gerekirse İngilizler, Halep’e müdahalede bulunmak istediklerinde Dörtyol’daki birliklerin yerinin tespit edilmesinde Ermenilerin katkısı olmuş ve bunun üzerine İskenderun sahilindeki Ermeniler, Amanos dağlarının arkasına sevk edilmiştir. Buna karşın yine bu civarda, İskenderun’a yakın Belan’daki dağ köylerinde yaşayan Ermeniler herhangi bir sevk işlemine tabi tutulmamıştır. Tarihi bilgiler ışığında buna benzer pek çok örnek verilebilir. Özellikle kadın, yaşlı ve çocuklar için getirilen istisnai ve koruyucu tedbirler de dikkatle irdelenmelidir.
Bir başka husus, sevk ve iskana tabi olan Ermenilerin bir kısmı daha sonra dönmüş olsa da kendi istekleri ile yeniden ülke dışına çıkmışlardır. Özellikle düşmanla iş birliğine gidenlerin aşama aşama ülkeden ayrılmak istedikleri söylenebilir. Mesela Adana ve civarındaki Ermenilerin buradan ayrılması ile Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması aynı tarihlere rastlar. Bunda Ermeni çetelerinin o dönem Fransa ile iş birliği içinde olmasının büyük rolü vardır (Bkz.Tarihi ve Stratejik Boyutlarıyla Ermeni Meselesi, 2012)
İşte tüm bu tespitlerle meselenin önyargısız ve  “soykırım”  kelimesinden arındırılarak incelenmesi ve tartışılması gerekmektedir. Bunu başarabildiğimiz zaman karşılıklı hatalar, eksikler ve olması gerekenler daha samimi bir şekilde ortaya konulabilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları