Futbol, milyonları arkasından koşturan çekişmesiyle, mücadelesiyle, taraftarının tatlı rekabetiyle dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi duyulan hoş bir oyun… Güzel oyunun bir parçası olan taraftarın da sahada olması tabii en güzeli…
Ancak seyircinin eline geçirdiğini sahaya atması, rakip oyuncuları taciz etmesi de hiç hoş değil. Ve bunun cezası da ne yazık ki boş sahada maç yapmak. Bizden eğitim olarak ileride olan ülkeler futbolun genç kütlesini disiplin altına tutmanın zor olduğunu tespit etmişler. Yani onlar bakmışlar ki kale arkalarını disipline alamıyorlar, çareyi kale arkasına ağ germekle işi çözmüşler. Biz ise 'benim taraftarım yapmaz' yanlışıyla, tribünleri daha öne çekerek, rakip oyuncuları taciz etmenin ve böylece kolay gol atmanın hesaplarımı yapmışız. Yapmışız ve bu düşünceyle cezalar alarak seyircisiz, tatsız, tuzsuz maçlar oynatarak, bu güzel oyunun seyircilerini televizyonların başına mahkum etmişiz..Herhalde Avrupalılar bizden aptal..
Dün gece yine artık Avrupa'da hemen hemen yürürlükten kalkan bir cezayla heyecansız bir maça tanık olduk. Bu sezon 30.haftaya gelinmesine rağmen sakatlıklardan mı, hocanın tercihinden mi hala anlayamadığımız değişik bir kadro ile sahaya çıkan bir Beşiktaş izledik. Bir hafta önce Aydın ve Ali Tandoğan'ı ortanın kenarlarında oynatarak defansı rahatlatan ve bence bu yüzden Sivasspor'u mağlup eden Ertuğrul Sağlam, bu kez geri dörtlüye bir adam bulamamış ve Ali Tandoğan'ı geriye çekmiş, önüne de bu sezon iki bilemedin üç maçta forma bulabilmiş Mehmet Yozgatlı ile sahaya çıkmıştı. İyileşen Delgado'yu da yanında oturtarak…
Şampiyonluk yarışında hala iddialı olduğunu söyleyen Sağlam, ne yazık ki dün gece bunu ispatlayamadı. Evet seyirci yoktu, heyecan yoktu. Ancak bu nedenle futbolun da yok olması mı gerekliydi? Beşiktaş ilk yarıda sanki uyur gezer gibiydi. Ta ki golü kalesinde görünceye kadar. Sonra ne oldu. Bir puanı kurtarmak için bastır Allah bastır. Yozgatlı çıktı, Delgado girdi. Holosko çıktı, Batuhan girdi. Ama gol gelmedi…