Türk dünyasının temeli “Türk kültürü”dür

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Türkiye’nin önünde, kendi tarih ve kültür alanından süzülerek gelen büyük bir coğrafya belirmiştir. Bu durum söz konusu coğrafyadaki ülkeler açısından bir hayali, özlemi sona erdirmesi kadar yeni fırsatları da beraberinde getirmiştir. Özellikle bağımsızlığın ilk yıllarında Türk temelli halklar arasında yıllarca farklı bloklarda yaşamanın verdiği hasret ve duygusallıkla önemli yakınlaşmalar meydana gelmiştir. Aynı dönemde Türk Cumhuriyetlerinin sahip oldukları ekonomik imkansızlıklar ve SSCB’den kalan sistemin değişim baskısı bu ülkeleri her türlü yapıcı öneri ve tesire açık hale getirmiştir. Batı’da oluşan sermaye birikimi ve uzun dönemde ihtiyaç duyulan hammaddelerin bu bölgede ya da başka bir ifadeyle Türk coğrafyasında bulunuyor olması, dünyanın önde gelen ülkelerini belirtilen alana yöneltmiştir. Hiç şüphesiz geçen zaman ve gelinen nokta göstermiştir ki Türk dünyası küresel mücadelelerin ilgi odağı olmuş ve önümüzdeki dönemde belki de kaotik-reaktif bir dış politika anlayışının tetiklendiği bölge haline gelecektir. Bugün Orta Doğu’da, Afrika’da yaşananlar irdelendiğinde süreci başlatan sebep ve kaynakların Türk dünyasının gelecek planlaması açısından ne ölçüde önem arz ettiği görülecektir.
Bu kapsamda genel bazı veriler yeniden değerlendirildiğinde birincil enerji kaynaklarının ilk sırasında yer alan fosil yakıtlardan petrolün, stratejik konumunu uzun yıllar sürdürmesi beklenmektedir. 2008 yılı itibariyle dünya enerji ihtiyacının %34,6’sını karşılayan petrolün Uluslararası Enerji Ajansının çalışmalarına göre 2030 yılında toplam enerji tüketimindeki oranının % 33 olması öngörülmektedir. 2008 yılı verilerine göre 1,3 trilyon varil olan dünya toplam petrol rezervinin %56’sı Ortadoğu bloğunda görülmekte iken Orta Asya bölgesindeki petrol rezervi %10 ile 5. sırada yer almaktadır. Doğal gaza ilişkin rezerv dağılımı ise petrole oranla daha geniş bir coğrafyada bulunmaktadır. Orta Doğu bölgesi dünya doğal gaz rezervlerinin %35’ine sahiptir. Orta Asya ise bu oranlamada %6 düzeyi ile yerini almaktadır. Yine dünya uranyum üretiminde Kazakistan 2’nci Özbekistan ise 4’üncü sıradadır. Uranyum madeninin bilinen rezervlerle dünyaya 100 yıl yetecek enerjiyi sağlayabildiği göz önüne alındığında nükleer güç mücadelesi bakımından yeni bir alanın meydana geldiğini ifade etmek mümkündür. Bütün bu veriler dünya enerji savaşlarında Orta Doğu’nun ardından, Orta Asya bölgesinin de vazgeçilmez konumda bulunduğunu göstermektedir.
Diğer yandan Türk dünyası olgusu, bir coğrafya ya da fiziksel tanımlama olduğu kadar aynı zamanda bir kültürel olgu, sezgi ve düşünce biçimidir. Türk dünyası dediğimiz kavram belli bir coğrafyanın adı da olsa, Türklüğü yalnızca belli bir sınır içerisinde düşünmek ve değerlendirmek son derece yanlıştır. Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Tataristan’da, Altay’da ve  “Türküm” diyerek yaşayabilenlerin olduğu her yerde Türk dünyası kavramını konuşmak, irdelemek ve şekillendirmek mümkündür. Eğer Türk kavramı kültürel anlamda etnik bir kimlik olarak kabul edilecek olursa yaklaşık 300 milyon insanın ya da temsilcilerinin birlik duygusu ile toplanabildiği bir sisteme Türk dünyası denilmesi ne derece inandırıcı olabilir?

Yazarın Diğer Yazıları