Türk Konseyi bayrağına kavuştu

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi 2. Liderler Zirvesi Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev ve Azerbaycan Başbakan’ı Artur Rasizade’nin katılımlarıyla Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Ala-Arça Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Zirveye ilişkin ipuçlarını ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katılmayacağını bir önceki yazımızda ifade etmiştik. Aliyev’in gelmeyişine olumsuz anlamlar yüklememek lazım. Mutlaka önemli bir gerekçesi vardır. Zira 3. Zirve toplantısı Bakü’de yapılacak. Zirveden hemen önce üye ülke Dışişleri Bakanları’nın bir araya geldiği toplantıda Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Halafov’un, Ermenistan ve Karabağ meselesinde Türk Konseyi’nin daha etkili olması gerektiğini ortaya koyması Bakü’de yapılacak Zirvede  “Karabağ” sorununun daha geniş yankı bulacağına bir işaret olarak kabul edilebilir.

İki önemli eksik
Zirvenin geçen yıl olduğu gibi iki önemli eksikle toplandığını görüyoruz. Özbekistan ve Türkmenistan’ın 1991 yılından bu yana fiili olarak bir araya gelen Türk Devlet Başkanları resminde yer almamasını bir süreç olarak değerlendirmek gerekiyor. Bir anlamda Türk Konseyi, yeni sayılsa bile temel olarak 1991 yılından bu yana süregelen inişli çıkışlı ilişkilerin nihai bir sonucudur. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı konuşmada “Tüm Türk devletlerini Konsey’de görmek istediğini; alınganlık ya da çekingenliklerin bir tarafa konulması gerektiğini” ifade etmiş olsa da Özbekistan ve Türkmenistan’ın Türk Konseyi’ne üyeliğinin kısa sürede gerçekleşmeyeceği anlaşılıyor. Aslında Cumhurbaşkanı Gül, “alınganlık” ve  “çekingenlik” sözleriyle iki ülkenin Konseyde bulunmama gerekçelerine vurgu yapıyor. Özbekistan ve özellikle Devlet Başkanı İslam Kerimov, Türkiye Hükümetinin kendisini istemediğini ve geçmişte bu isteğini eylemlere döktüğünü düşünüyor. Türkmenistan ise BM Tarafsızlık Statüsü sebebiyle üyeliğe çekimser yaklaşıyor. Peki bu sebepler olmasaydı sonuç değişir miydi? Elbette değişirdi. Hatta vaktiyle Türkiye, atması gereken adımları atmış olsaydı bugün Avrasya coğrafyasında bambaşka bir tablo olabilirdi. Türkiye açısından bu sürecin sekteye uğramasına zemin oluşturan gelişmeler ya da yanlışlıklar, 1994-1997 ile 2000-2005 yılları arasında toplanıyor.

Başarılı organizasyon
Türkiye’deki terör eylemleri, Cumhurbaşkanı Gül’ün erken dönmek zorunda kalması ve Kırgızistan’da hükümetin düşmesi dışında, zirvenin her açıdan başarılı geçtiği söylenebilir. Planlandığı üzere ikili görüşmeler ve ardından imzalanan deklarasyon çerçevesinde Türk Konseyi kurumsallaşma yolunda bir adım daha atmış oldu. Zirve kapsamında üye ülke Dışişleri Bakanları Türk Konseyi Genel Sekreterliği’nin finansmanı anlaşmasını, Millî Eğitim Bakanları ise Astana’da Türk Akademisi ile Bakü’de Türk Kültür Miras Vakfı kurulmasına ilişkin anlaşmalara imza attılar. Ancak Bişkek’te yapılan 2. Zirvenin en etkili tarafı Türk Konseyi Genel Sekreteri Halil Akıncı’nın çabalarıyla hazırlanan “Bayrağın” kabul edilmesiydi. Bayrak herkesi memnun edecek ölçüde ve Konseyin amacına uygun biçimde hazırlanmış. Kazakistan bayrağının mavisi, Kırgızistan’ın güneşi, Türkiye’nin hilali ve Azerbaycan’ın yıldızından oluşan Türk Konseyi’nin sembolü uluslararası arenada Türk Birliği vurgusunu pekiştirecektir. Umarız en kısa sürede Türkmenistan’ın “halı” figürü ve Özbekistan’ın  “yeşili” de bu bayraktaki yerini alır.

Yazarın Diğer Yazıları