Türk milleti ve vatandaşlıktan çıkarma meselesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç gün önce avukatları kabulünde "Terör örgütünün yandaşlarını devre dışı bırakmak için vatandaşlıktan çıkarma dahil tüm önlemleri almakta kararlı olmalıyız" diyerek yeni bir tartışmayı kamuoyunun gündemine taşıdı. Cumhurbaşkanı aynı günlerde Kızılay Genel Kurulu'nda ve muhtarlar buluşmasında da ilişkili konuşmalar yaptı. Katıldığım ve katılmadığım hususlar var. Ancak belirtmek gerekir ki ülkede artık sözü Başbakanın sözünden üstün ve bu durumu ciddi bir kesimin meşru görmeye başladığı "Cumhurbaşkanlığı sistemi" şeklinde irdelenebilecek özel bir model uygulanıyor. Vatandaşlar Başbakan bir şey söylediğinde Cumhurbaşkanı'nın bu konuda nasıl bir açıklama yapacağına odaklanıyor. Nereden bakarsanız bakın tam bir sistem sorunu yaratılıyor.

***

Vatandaşlık konusuna gelince... Geçen gün CNN-Türk'te de tartıştık. Vatandaşlık, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler kapsamında yer alan vazgeçilmez bir imtiyaz alanı. Uluslararası hukuk metinleri de kimsenin bu haktan mahrum edilemeyeceğini ortaya koyuyor. Örneğin vatandaşlıktan çekilme kararının gerçekleşmesi için en önemli şart "vatansız kalmamak..." Bizde yetkili makam eliyle yapılabilecek olan "vatandaşlığın kaybedilmesi" ancak "vatana bağlılıkla bağdaşmayan haller" çerçevesinde ve kanun eliyle düzenlenebilir. Mevcut kanun incelendiğinde "terör yandaşlığı" çıkarma işlemi için bir sebep olarak ileri sürülemez. Kaldı ki 2009 yılında "Ülkenin iç ve dış güvenliği" ibaresinin söz konusu kanundan çıkarıldığı anlaşılıyor.

Öte yandan Birleşmiş Milletler "Vatansızlığı önleme sözleşmesi", "Devletin yaşamsal önemdeki çıkarlarına ciddî olarak zarar verici biçimde hareket ediyorsa" sözleşmeci devletin (Türkiye değil) bu sebeple çıkarmayı engelleyen hükümlere çekince koyabileceğini belirtiyor. Yani istenilirse TVK'da yapılacak değişiklikle bu konuda bir takım hükümler konulabilir. Ancak daha önemlisi teröristle/vatandaşın, terörizmle/onun yöntemini eleştirmek arasındaki ayrımın yapılamayacağı bir ülkede böylesine genel ve sınırları belli olmayan bir yaklaşımla kimin terör yandaşı olduğunun kanıtlanması hayli zor olduğu gibi keyfi uygulamaları da beraberinde getirebilir. Mesela vaktiyle çözüm sürecini destekleyenler, kutsayanlar ne olacak? Dolayısıyla terör örgütü ile ilişkisi (ağır suç hali gibi) kesin olarak kanıtlanmamış, bu konuda hüküm giymemiş ve eylemlerini bir sistem ve sürekliliğin parçası olarak gerçekleştirmeyenler için böyle bir müeyyidenin uygulanabilirliği hukuken mümkün gözükmüyor. Bunların mevcudiyeti halinde ise zaten "çıkarma" cezası konuşulabilir.

Bence burada asıl önemlisi vatandaşlık üzerinden toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeye muktedir iki farklı görüşün olması. Bir kesim konuya özgürleşme olarak bakarken diğer kesim "var olma yok olma" duygusuyla Türk milletinin kazanımlarının hedef alındığına inanıyor. Anayasa yapımı ve Terör/Kürt sorunu gündeme geldiğinde en sıkıntılı mevzu burası olacaktır.

***

Bakınız... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aynı gün başka bir yerde yaptığı konuşmada "Tek millet diyoruz. Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Gürcü ve Romanı ile aklınıza ne gelirse tek millet 79 milyon tek millet" diyerek ortaya koyduğu bütünleşme yaklaşımını tartışmanın hayli önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sormak lazım bu milletin adı nedir? Türkiye'de yaşayan bireyler tesadüfi yollarla ve basit saiklerle bir araya gelmiş yığınlar değildir. Aksine kadim bir geçmişin izlerini ve mirasını taşıyan bir milletin mensuplarıdır. O halde bu ülkede yaşayan insanlara "Türkiye milleti" ya da "Türkiye'de yaşayan millet mi?" diyeceğiz. Oysa ki bir ırka ya da bir etnik gruba mensup olmanın bir millete mensubiyeti açıklayamadığı durumlarda aralarında dil, din, tarih ve kültür birliği bulunan insanlar aynı milletin parçası haline gelirler. Vatandaşlık meselesi de bununla çok alakalıdır. Eğer milletin adı Türk milleti değilse vatandaşların Türk vatandaşı olmasının geçerliliğini ortadan kaldırmaya yönelik eğilimler giderek artacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları