Türk siyasetinin HDP ile imtihanı

Halkların Demokrasi Partisi (HDP) seçimlere parti olarak katılacağını açıkladığından bu yana barajı aşıp aşmayacakları ve bunun Türk siyasetine olası etkileri gündemin değişmez maddelerinden birisi haline geldi. Bu konuda ortaya konulan görüşler ve yapılan tartışmalara bakıldığında HDP’nin kararının oldukça stratejik bir hamle olduğu söylenebilir. Zaten stratejiyi rutin bir plandan ayıran belirgin özellik tahmin ya da öngörünün ötesinde geleceğin inşasına yönelik olmasıdır. HDP önümüzdeki süreçte böyle bir kararı hayata geçiremese bile siyaset mekanizmasında tıkanmış bazı kanalların varlığından güç alarak yaklaşan seçimlerin temel belirleyicilerinden birisi haline gelmektedir. Baksanıza sanki seçimin tüm sonuçları üç aşağı beş yukarı belli ve sadece HDP’nin ne yapacağı merak ediliyor. Farklı gerekçelerle olsa bile muhalefet partileri de bu tartışmadan uzak durmakta zorlanıyorlar. Ancak yine de Türkiye’deki seçmen davranışları incelendiğinde medyanın büyük ilgi gösterdiği bu tartışma alanının halk nezdinde ne ölçüde gündem oluşturabildiği irdelenmeye muhtaçtır.
HDP’nin önündeki anket
Daha önce de yazmıştık, HDP’nin mevcut oylarına ilave olarak Doğu ve Güneydoğu dışında 1.5 milyondan fazla oy alması gerekliliği HDP-İmralı-Kandil kanadının yakından takip ettiği bir konu. Bu konuda kamuoyuna yansıyanlar dışında çeşitli araştırmalar yapılıyor ve büyük bölümünde baraj sıkıntısı açıkça görülebiliyor. HDP’nin önündeki anketlerde %7.5 ile %9 arasında değişen bir oy oranı dikkat çekiyor. HDP Eş başkanı Demirtaş’ın iddialı çıkışının en önemli dayanağı ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan oy ve pek çok araştırmacının da belirttiği gibi mevcut muhalefet partilerinin temel boşlukları dolduramayacağı düşüncesi. Belirtmek gerekir ki gelinen noktada HDP’yi bu şekilde konumlandıran en önemli husus, partinin barajı aşıp, aşmamasından öte bu riski nasıl ve neden aldığı sorusu.
Peki neden?
Bu kapsamda iki önemli yaklaşım dikkat çekiyor. Görüşlerden bir tanesi, HDP’nin seçimlere parti olarak katılma kararında AKP’nin olası etkisi üzerine odaklanıyor. HDP, %10’luk ülke barajını aşamayacak ve böylelikle seçim sisteminden dolayı oylarının önemli bir kısmı milletvekili sayısı olarak AKP hanesine yazılacak. Bu durumda AKP, Anayasayı değiştirebilecek veya en azından referanduma götürecek bir çoğunluğa erişebilecek. Ancak bu iddianın güçlü bir biçimde seslendirildiği bir dönemde HDP’nin söylemde de olsa yaklaşımında tam tersi bir durum söz konusu. HDP’nin 7 Aralık 2014 tarihli Parti Meclisi Sonuç Bildirgesinde “HDP 2015’te hükümet oluşturma dengelerinde değişiklik yaratabilecek ve AKP’nin tek başına anayasa yapma çoğunluğunu elde etmesini engelleyebilecek durumdadır”  denilerek seçmenden oy isteniyor.
Diğer yaklaşım ise HDP’nin barajı aşmama riskini alırken olası bir başarısızlıkta Doğu ve Güneydoğu’da oluşturduğu fiili durumun ötesinde kendi parlamentosunu kuracağı iddiası. Buna ek olarak sözde çözüm süreci kapsamında yürütülen müzakerelerde, Kandil’in öne çıkması ve alandaki hakimiyetini siyasete de tam olarak taşıması. Sonuçları bakımından son derece vahim olan bu iddianın, yine 7 Aralık’taki bildirgede bazı dayanaklarını bulmak mümkün. Burada ulusal ve uluslararası boyutta altı çizilen önemli istekler göze çarpıyor. İlk olarak demokratik cumhuriyeti (istenen hak ve özgürlükler), demokratik özerkliği (özerklik ilanı), ortak vatan (özerklik ama bütünleşik yaşam) ve demokratik ulusu (Anayasa’da Türk kavramının düzenlenerek Türk, Kürt... şeklinde değiştirilmesi). Diğer boyutta ise  “Rojava Kantonlarının uluslararası meşruiyet kazanması, statülerinin tanınması ve sınırların geçirgenliğinin arttığı bir yöne evrilmesi mücadelesini sürdürmesi”  yer alıyor. Öyle görülüyor ki Nevruz sürecinin ardından HDP’nin tartışma alanını daha da genişletmesiyle 7 Haziran’a kadar iktidarıyla muhalefetiyle Türk siyaseti büyük bir imtihandan geçecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları