Türkiye nedense savaş istemekten vaz geçmiyor?

Orta Doğu’da katılacağımız muhtemel bir savaşta, askeri bakımdan başarılı olsak bile, en çok zarar-ziyanı Türkiye’nin göreceği besbelli iken, iktidarın neden  “müdahale”  inadından vazgeçmediği bilinemiyor.

Üstelik, savaş genişlerse, en çok kaybı veren ülkenin Türkiye olacağı da şimdiden tahmin ediliyor.
Gerçekten de; Türkiye bir yandan Katar dahil, bütün Arap dünyasını kaybederken, İran ve Rusya ile olan ilişkilerinin de  “donacağı”  öne sürülüyor.
Öte yandan, ısrarla belirttiğimiz gibi; bu ülkelere ihracatımız sona ererken, özellikle turizm sektörünün kaybı beraberinde birçok zararları getireceği de öne çıkıyor.
Bütün uyarılara ve olumsuz gelişmelere rağmen bir türlü Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılma niyetinden vaz geçilmiyor!
Aslında, durum ve gelişmeler Türkiye’nin derhal yeni bir  “Orta Doğu politikası”  belirlemesi ve her hangi bir  “sıcak temas”  olmadan düştüğü  “yalnızlık”  pozisyonundan kurtulması gerekiyor.
Nitekim; uzmanlar, Arap dünyasındaki çalkantılar ve Avrupa’nın kendi içine kapanması yüzünden Türkiye’nin belirsizlik içinde kaldığında birleşiyor. Financial Times gazetesinde yer alan Daniel Dombey’in yorumu hep göz önüne geliyor:
 “Uzun yıllardan beri Türkiye hakkında sorulan başlıca soru, kendisini Orta Doğu’da evinde mi hissedeceği, yoksa Avrupa istikametinde adım atmaya devam edip etmeyeceğiydi.
Şimdi ortada yeni bir cevap var: İkisi de değil.
Zira, Türkiye’nin iki tarafla da ilişkileri zor bir halde.
Türkiye’nin frenlenemeyen Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler koridorlarında 2011 yılında yürüdüğünde o yıl Mısır, Tunus ve Libya’da kendisine sevgi gösterilerinde bulunulmuştu.
Ama o zamandan bu yana çok şey     değişti.”
Daniel’in bir başka tespiti ise Türkiye’de hâlâ tartışılıyor;
 “Erdoğan’ı eleştirenler, hem yurt içinde hem de yurt dışında düşmanı sandığı kişilere davranışları yüzünden kendisinin sorunlarının şiddetlendiğini söylüyor.”
Türkiye’nin içine düştüğü birçok soruna değinen Daniel Dombey’in uyarıları aylar geçse de güncelliğini koruyor:
 “Türkiye’nin dış siyaset olarak bir kenara atamayacağı bölgesel sorunları bitmek bilmiyor. Türkiye, Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparken savaş bariz bir şekilde 900 kilometrelik sınırdan taşıyor.
Suriye’de çıkacak bir savaş ne kadar Türkiye’ye zarar verecek ise İsrail’e o kadar yarar getiriyor.
Her şeyden önce, İsrail geleneksel düşmanı olan İslam ülkelerinin birbirleriyle çatışmasından, daha güven içinde olacağını tasarlıyor.
Özellikle, Esad’ın devrilmesi sonucu Filistin’in zaman içinde çok zayıf düşmesi bekleniyor.
Suriye’nin şimdilerde bir askeri girişimden kurtulmuş olması, ABD’nin ileride bu ülkeye müdahaleden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Zira, ABD müttefiki bulunduğu bazı Orta Doğu daha doğrusu Körfez ülkelerinin güvenliği bakımından “kendini göstermesi” icap ediyor.
Hatta, ABD müstakbel Orta Doğu harekatındaki askeri masraflarını bile Körfez ülkelerinden tahsil edeceği ve bunu resmen dillendiriyor.
Ne var ki ABD’nin Orta Doğu stratejisinde Çin ve İran destekli Rusya engel oluşturuyor.
Yıllardır “sıcak deniz” özlemi çeken Rusya’nın Akdeniz’e inip Suriye’de muazzam bir üs edinmesi sadece ABD’yi değil İsrail ve Batı’yı da kaygılandırıyor.
Ancak, ham petrol fiyatlarının sürekli düşmesi Rusya için bir engellemeyi akla getiriyorsa da, Orta Doğu’da dengelerin alt üst olacağı askeri harekâtların ya olmayacağı ya da ertelendiği anlaşılıyor.
Yani; Orta Doğu’da bütün dengelerin, enerji ve enerji yollarının güven altına alınması formülü ile sağlandığı zaten biliniyor.
Her ne kadar, uzak olmayan tarihlerde Irak’ın en az 3’e bölünmesi bekleniyorsa da, Suriye’nin aynı talihsizliğe uğratılmasının zaman alacağı veya zor olacağı da hesaplanıyor.
Gerçekte; İsrail ve Türkiye önce Suriye’nin parçalanmasını, ABD ve Türkiye Irak’ın 3’e bölünmemesini istiyor.
Böylelikle, yine karmakarışık bir fotoğraf ortaya çıkıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları