Türkiye'nin birliği ve HDP'nin sorumluluğu...

Ankara'da gerçekleşen terör saldırısı sonucunda 100'den fazla vatandaşımız yaşamını yitirirken, çok sayıda kişinin hastanelerdeki tedavisi sürüyor. Toplumsal kutuplaşmanın ve farklı alt sistemlerdeki güven sarsıntısının giderek arttığı bir dönemde bu üzücü olayın ülkemizin birlik ve bütünlüğü açısından orta ve uzun vadeli yansımalarının olacağı görülüyor. Olay sonrasında HDP Genel Başkanı Demirtaş'ın "katliamı devlet" yaptı diyerek bir kez daha gerçek niyetini göstermiş olmasını artık yadırgamıyorum. Bu ve benzeri yaklaşımları ani ve duygusal çıkışlar olarak değerlendirmek de öngörümüzü eksik bırakacaktır. Zira bu sözlerin ertesinde Güneydoğu başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında bölücübaşı Öcalan'ın posterleriyle sözde protesto yürüyüşü yapılmış, bazı yerlerde güvenlik güçlerine saldırılar olmuş ve kamu mallarına zarar verilmiştir. Oysa Demirtaş partisinin "sırtını dayadığı" PKK sarmalından kurtulup bir an için ülkenin geleceğini düşünseydi vereceği mesaj bu olayı ülkenin tümünün kucaklaması üzerine olması gerekirdi. Maalesef gerilen ve birbirinden uzaklaşan kitleleri daha da kenetlemek etnik ayrımcılıktan beslenen mekanizmalar için vazgeçilmezdir. HDP'nin aldığı yaklaşık 6.5 milyon oyu görmezden gelmek nasıl geleceği kurgulamaktan uzaksa, IŞİD ve yapılan son saldırı üzerinden PKK'ya meşruiyet alanı yaratma gayretleri de aynı geleceğe nifak sokmak demektir. Ne yazık ki ayrışma, bölünme, kutuplaşma vb.. kavramlar bugün artık Kürt siyasal sistemini yönlendiren aktörlerin temel kodları haline gelmiş gözüküyor. Yine de umudumuzu kaybetmeyelim. Ümraniye'de düzenlenen cenaze töreninde bir gencin, babasının tabutuna asılmak istenen PKK simgesine tepki gösterip "benim babamı onlar (PKK) öldürdü" şeklindeki feryadı gözden kaçmasın. Aslında o feryat milyonlar adına ülkeyi teröre, teröriste ve otoritesizliğe mahkûm eden başarısız siyasal yönetimleridir.

Devlet değil hükümetler istifa eder

Bireyler algıladıkları şeyleri semboller ve kavramlar üzerinden belirli bir dünya görüşüne taşır ve buna uygun tutumlar geliştirirler. Özellikle küreselleşme-ulus devlet savaşının yaşandığı yüzyılımızda bayrak, devlet, toprak, ortak dil gibi kavramların kapsayıcı ve birleştirici olması ile bireylerin bu kavramlara yükledikleri anlamlar arasında güçlü bağlantılar olması kaçınılmazdır. Geçmişten günümüze birleştirici bir kavram olarak devlet iktidarın dayanağı, siyasal toplumun da çatısıdır. Devlet kavramı üzerine çok sayıda tanım bulunsa da en yaygın ve kabul edilebilir yaklaşım, devletin kendisini oluşturan unsurların ötesinde ve onlardan daha büyük bir anlam içerdiğini ortaya koyan yaklaşımdır. Buna göre devleti oluşturan unsurlar ülke, insan topluluğu (millet), siyasal iktidar ve egemenliktir. Elbette ki devletin herkesin iyiliğini düşündüğünü ve tamamen tarafsız oluğunu iddia etmek gerçeklikten uzak olacaktır. Çünkü devlet adına karar alma ve uygulama gücünü elinde bulunduran siyasi iktidar, bu karar ve uygulamalara kendi ideolojisini ve dünya görüşünü katmaktadır. O halde devleti topyekûn suçlamak yerine onun temel bir unsuru olan siyasi iktidarı hedef almak reel politik açısından daha tutarlı bir yaklaşım olacaktır. Bu sebeple gelişmişliğin temel bir göstergesi olarak kabul edebileceğimiz "istifa" müessesinin işletilmesinin, siyasi iktidarların yanlış ve haksız uygulamalarının "ülke", "millet" ve tümüyle "devlet" sistemini büyük bir töhmetten kurtarabileceğini de göz ardı etmemek gerekir.

Konya'daki mucize ve ıslıklama

Millî takımımızı yürekten kutluyorum. Kardeş ülke Kazakistan'ın da katkısıyla adeta bir mucize gerçekleşti. "Ne mutlu Türk'üm diyene", "Vatan sana canım feda" diyerek stadyumun inlemesi göğsümüzü kabarttı. Ancak maç başlarken saygı duruşu sırasında yaşanan ıslıklama son derece yanlış olmuştur. Bu vesileyle ülkemizin birliği ve milletimizin sağduyusu olmadan bu zor günleri atlatmanın imkansızlığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları