Türkiye'nin Cerablus hamlesi

Cerablus, Fırat'ın batısında ve Suriye'ye girdiği noktada bulunan oldukça stratejik bir şehir. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Fırat'ın batısına kimse geçemez" derken Cerablus'tan başlayacak bir bütünleşme projesine karşı çıkacaklarını vurgulamaya çalışıyor. O projenin adı "Rojava"dır. Hani bir kısım mütefekkirlerimizin dilinden düşürmediği ve her fırsatta meşruiyet zeminine taşınmaya çalışılan Rojava... Burası "Suriye Kürdistanı" ya da "Batı Kürdistan" olarak ifade ediliyor ve Türkiye sınırında yer alan 3 bölgeden (onlar Kanton diyor) oluşuyor. Batıda Hatay ve Kilis'e komşu Afrin, doğuda Mardin ve Şırnak sınırında Cezire, ortada ise Ayn el-Arap (Kobani) bulunuyor. PYD-PKK güçlerinin Koalisyonun desteği ile IŞİD'in elinden almayı başardığı Tel-Abyad'ın projeye dahil olmasıyla birlikte Ayn el-Arap ve Cezire bölgeleri coğrafi açıdan birleşmişti. Şimdi yaklaşık 900 km'lik sınır hattı üzerinde eksik kalan 110 km'lik Azez-Cerablus bölgesinin uyarlanması sürecine girildi.

Cerablus hamlesi için başlatılacak süreç IŞİD'in buradan çıkarılması adına Rusya destekli rejim güçleri ile geçtiğimiz ay oluşturulan Suriye'nin Demokratik Güçleri (büyük ölçüde PYD-YPG demek) arasında bir ittifakı beraberinde getirebilir. IŞİD'in bu yolla Cerablus'tan çıkarılması, Derik'ten Azaz'a kadar olan sınır hattının YPG'nin kontrolüne girmesi anlamına geliyor. Bu durum Türkiye açısından en kötü senaryodur. Böylelikle Türkiye'nin hem rejim hem de Rojava süreci karşısındaki konumlanması başarısızlıkla sonuçlanmış olacaktır. Türkiye'nin fiili duruma müdahalesi ne ölçüde mümkün olacaktır? Olsa bile yeni güç alanında hangi konumda yer alabilecektir? İşte bunlar da Ankara'nın uzun zamandır tartıştığı konular arasında...

Sona yaklaşıldı

Gelinen noktada Türkiye, odağında Cerablus'un bulunduğu iki tehlikeyi de uzak tutmaya çalışıyor. Birincisi kantonların birleşmesiyle hızlanacak Kürt koridorunun tamamlanması ikincisi ise IŞİD'in buradaki hâkimiyetinin kırılması adına daha aşağıya püskürtülmesi... Zira Cerablus IŞİD açısından da son derece önemli. IŞİD'in Türkiye'ye açılabileceği tek yer. Buranın kaybedilmesi, örgütün Rakka'daki merkezi ile bağlantısının neredeyse kopması anlamına geliyor. Dolayısıyla Cerablus üzerinden başlayacak hareketlenme ABD, Rusya ve bölgedeki vekalet güçleri açısından oldukça stratejik bir önem taşıyor. Türkiye şunu çok iyi biliyor ki Azez-Cerablus arasında "uçuşa yasak bölge", "terörden arındırılmış bölge" ya da başka bir ad altında yapılacak hamlede geç kalınması durumunda yukarıda belirtilen tehdit unsurları harekete geçecek. Aslında Türkiye daha önce de bu ihtimalin ucundan döndü. Dağlıca ve Iğdır saldırılarıyla akamete uğrayan süreç bugünlerde karar aşamasında gözüküyor. Nihai karar G20 zirvesinde yapılacak görüşmelerle şekillenecek. Bu sebeple önümüzdeki 20 günü dikkatle izleyelim. Çünkü Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli duruyor.

Sorun Kürtler mi?

Yeri gelmişken Suriye'de ve özellikle kuzeyinde yaşayan Kürtlerle Türkiye arasında nasıl bir etkileşim kurulması gerektiğinin ortaya konulmasından yana olduğumu belirtmek istiyorum. Yani Rojava'ya karşı olmak Kürtlere karşı olmak mıdır? Bu soru pek çok platformda benim de karşıma çıkıyor. Elbette ki böyle değil. Türkiye'nin kendi tarihsel dinamikleri ve çıkarları çerçevesinde bölgesindeki tüm ülkelerle ve orada yaşayan insanlarla bir husumeti yoktur, olmamalıdır. Ancak Türkiye'nin 900 km. uzunluğundaki sınırına konuşlanıp, Orta Doğu ile bağlantısını koparmaya çalışan bir iradenin ve/veya projenin PKK ile olan yapısal ve düşünsel bütünlüğünü görmezden gelmek, işi laf salatasına dönüştürmek demektir. Bugün sınırlarımız içerisinde kalkışma hazırlığı yapanların, güvenlik güçlerimize saldıranların ve bunu planlayanların Rojava dedikleri süreci yönetenlerle bir farklarının olmadığını anlamak zor değil. Bu tehlike algısı sadece Türkiye için değil Suriye'deki farklı gruplar açısından da geçerli hale gelmeye başladı. Son günlerde Ermenilerin de içerisinde bulunduğu Suriye'deki Hristiyan kuruluşlar, Rojava dedikleri sürece yönelik endişelerini dile getiriyorlar. Özellikle söz konusu kesimlerin kazanılmış hakları, kurumsal ve özel mülkiyetlerinin güvencesinin güçlü ve merkezi bir yönetim altındaki Suriye mi yoksa Rojava sisteminin inşası mı olduğu konusunda çok farklı görüşler seslendiriliyor. Bu tartışmalar gelişmelere göre daha da keskinleşebilir.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları