Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

Türkler ordu-millettir

İlber Ortaylı Hoca, Türklerin ordu-millet olduğunu hatırlattığı için şu günlerde belli mihrakların hedefi haline kadar geldi. Prof. Ortaylı’nın bu konuda söylediklerinden başka türlü anlamlar çıkarmak ancak inkarcı ve fesat düşünceli beyinlerin bir mesaisi olabilir. Milli kültürünün şuurunda bir bilimadamı olarak söylediklerinde yanlış bir şey yoktur. Konuyla ilgili tespit ve düşüncelerini bütün kalbimle ve tüm samimiyetimle tasdik ediyorum. Ordu-millet üzerine söyleyeceklerime geçmeden büyük asker ve lider Atatürk’ün en önemli vasıflarından birine temas etmek istiyorum. Büyük Atatürk’ün en belirgin vasfı nedir diye sorarlarsa Türk milletine bir öğretmen olması vasfıdır, derim. Gerçekten de Türk milletine onun en büyük etkisi bu yoldan gelmiştir. Büyük bir millî tarih şuuru, güven duygusu ve disiplin ruhu onun Türk milletinde yeniden canlandırdığı,  sabırla sürdürdüğü ve büyük neticeler aldığı başlıca konulardır.
Atatürk’ün hemen bütün konuşmalarını bu açıdan ele aldığımızda O’nun hemen bütün konuşmalarının, tamim ve direktiflerinin tam bir öğretmen üslûbunda olduğunu görürüz. Yine bütün konuşmalarının temelinde büyük bir tarih şuuru ve Türkçe’nin emsalsiz örneklerini görürüz. Atatürk’ün en büyük vasıflarından bir diğeri de  Türk ordusunu milletle yeniden kaynaştırmış olmasıdır. Atatürk, orduyu millete sevdiren, milleti orduya sevdiren büyük bir liderdir. Yıllarca zafer yüzü görmeyen, 93 Harbi’nden beri katıldığı bütün savaşları kaybeden bir ordu onun eliyle pek çok zafer kazanmış ve yeryüzündeki son Türk devletinin tarihe intikal etmesini de o önlemiştir.
Burada bir hatıramı zikredeyim:
1955 yılları idi. Rahmetli Nihad Sami Banarlı hocamız hemen her hafta sonu Yahya Kemal’in Park Otel’deki toplantılarına biz gençleri de götürürdü. Oraya gelen tanınmış büyük edip ve şairleri yakından tanımamız için... Bizler de pek konuşmalara katılmadan onları dinlerdik. Ve çok şey öğrenirdik. Bir gün odasında yalnızca iki kişinin olduğu zaman Yahya Kemal bizlere dönerek ve odadaki iki zatı işaret ederek dedi ki:
- Bakınız gençler. Bu iki genç adam bana aynı anda hayatımın en mustarip ve en sevinçli anını yaşattılar. Anlatayım: Türk ordusu Sakarya boylarında Ankara’yı savunuyordu. O gün Kurban Bayramı’nın arefesi idi. Bu iki zat (Birisi Belediye Mektupçusu Osman Nuri, diğeri Sultanahmed Camii imamı hafız Saadeddin Kaynak’dı) ziyaretime geldiler. Benden günün olaylarına da değinen bir beyit istediler. Sultanahmed
Camii’ne mahya olcaktı.
Ne yazayım?.. İçimiz kan ağlıyor... Ankara düştü düşecek. Akşam namazı yaklaşıyordu. Masada daha henüz yayınlanan Divanü Lügattit Türk vardı. Alelıtlak sayfalarını çevirirken birden bir şimşek aydınlığı gibi bir hadis-i kudsi gördüm:
 “Celâl ve izzet sahibi Allah buyurdu: Türk adını verdiğim bir ordum vardır. Bu ordumu doğuda iskân ederim ve hanki millet Hakk yolundan ayrılmışsa ordumu onun üzerine musallat ederim.”
Derhal istenilen beyiti yazdırdım:
 “Ya Rabbî,
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyet namın,
Gaalip et, çünkü bu son ordusudur İslâmın...”

Bu mısralar üç gün Sultanahmed Camii minarelerinde mahya olarak asılmıştır.
Zaten, Türklerin ordu-millet olduğunu Yahya Kemal’in büyük şaheserlerinden Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinin şu mısraları ne kadar güzel gösteriyor:
 “Ordu-milletlerin en çok dövüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ın bir böyle yapı.”

Yazarın Diğer Yazıları