Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Ülkücülerin Nihat Abisi...

Bizim yitik kuşak için "12Eylül 1980" milat gibidir. Aradan 36 yıl geçmiş olsa da gerek sohbetlerimizde, gerekse yazılarımızda istem dışı "12 Eylül öncesi" ya da "12 Eylül'den sonra" deriz. Öncesi ve sonrasında yaşanan acıları yüreğinde halen hisseden, o günlerin kimsesizliği ve çaresizlik anlarını; duyanlar, okuyanlar değil yaşayanlar bilir. Ankara ile İstanbul arasında iki sığınma alanı vardı bizim kuşağın. Biri Kocaeli, diğeri Adapazarı (Sakarya). İstanbul'da başı derde giren, poliste kaydı olup kaçağa düşen İzmir'e, Ankara'dakiler de Adapazarı 'na sığınırdı. Adapazarı'na sığınıp orada yıllarca sabır ile saklanıp finalinde olağanüstü eylemler yapanların öykülerini umarım Hamdi Kılıçaslan'ın anlatımları ile sevgili Yalçın Demir yazar. Hele Sapanca Hendek köylerindeki derin muhabbetler ile kırık aşk hikayeleri bellidir. Günün birinde sinema filmi olur.      İzmit'e gelince... Haydarpaşa-İzmit arasındaki trenlerin dili olsa da konuşsa... Gebze ile İzmit arasındaki kamyon ve otobüslerdeki kimlik kontrolleri.. Kaçış istikametlerinde yaşanan soluk kesici maceralar... Köşe başlarında simitçi ve kahvehanelerde garson kılığındaki istihbaratçıları atlatıp, manav dükkanına sığınıp, "Nihat Başkan'a ulaşmak" için yaşananlardan kaç roman çıkar ama; bizim yitik olduğu kadar yazma konusunda tembel kuşağımız için, edebi anıların ortaya konması gereken eserleri, koyu sohbetlerin hüzünlü anıları olmaktan öteye varamamıştır.

Siyah-beyaz filmleri hatırlatan o ateşten günlerde, bir değil, iki değil, üç-beş değil; bazı günler 8-10 ayrı vakanın yaşandığı firar maceralarının menzilindeki Nihat Gürer, birgün olsun "Üf!.." dememiştir. Bazılarının cebine harçlık koyup, bazılarına günlerce, aylarca barınacağı mekânı bulup yerleştirirken aileleri ile haberleşmeleri, bağlı bulundukları teşkilatı bilgilendirmek, hukuki durumlarına çare aramak gibi aynı anda farklı işleri bir koltuğa sığdırıp, öte yandan o göreve gelenin peşinen giydiği kefen ile görevini başarıyla yerine getirmek gibi bir mucizeyi başarıyla gerçekleştirirdi. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin, İstanbul-İzmit arası yaşananların canlı tanıkları Orhan Çakıroğlu ve Yılma Durak'tır. İsimlerini tek tek zikredemediklerim beni bağışlasın. O yıllarda tanık olduklarımın kaynaklarıdır. Sadece İstanbul'da değil o yıllar hızla sanayileşen İzmit'e Anadolu'nun çeşitli  bölgelerinden sığınanlara fabrikalarda iş bulmak, sürgüne gönderilen öğrencileri okula yerleştirip diploma almalarını sağlamak, avukat bulmak, hiç bir sosyal güvencesi olmayan garibanları doktora götürüp ilaç bulmak da Nihat Abi'nin sayısız  görevleri arasındaydı. Birbirimizi yıllarca görmediğimiz halde özel bir gönül köprüsü kurulmuştu aramızda. 80'den sonra da bir kuru selam ile yolladığımız bir Allah'ın kulunu geri çevirmedi. Darbede düdük çalınıp siyasi tutuklamaları başladığında bir kenara çekilip işine gücüne sarılmak yerine maphustakilerin geride kalanlarına kucak açtı. Zonguldak'ın, Karabük'ün çevre il ve ilçelerinin bağlı olduğu Sıkıyönetim mahkemesi ile tutuklananların tıkıldığı Seymen Askeri Cezaevinin müdavimlerinin de o yıllarda çalabileceği yegane kapı Gürerlerin eviydi. Evlisi, nişanlısı, yavuklusu... Duruşmaları, görüş günleri, mektupları Nihat Abi'den geçerdi. Her birinin trajik öykülerine dökülecek gözyaşlarını içine akıttı hep.Tebessüm ile çaresizliğe, yılgınlığa umut vermek gibi ağır bir misyon üstlenmişti. Keder yüklü hüzünlü gecelerde gözlerine uyku girmez, sabahlara kadar bir yaraya merhem olmanın formüllerini arardı. Bütün bu yorgunluğa rağmen ülkücülerin "Nihat Başkanı", "Nihat Abisi" olmaktan bıkmadı. Yakalandığı amansız hastalık takatten düşürdüğünde nöbeti Bacısına devretti... Ülkücülerin "Nihat Başkanı"nın yerine "Ülkücülerin Meral Ablası" yüklendi görevi..

Başımız sağolsun Meral Abla...

Başınız sağolsun Ülkücüler...

Yazarın Diğer Yazıları