Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Afette askere neden ihtiyaç duyulur

Afette askere neden ihtiyaç duyulur

Türk Ordusunda görev yapan her personelin bir afet anısı vardır. Kimi yangın kimi sel, deprem ve hatta trafik kazası gibi.

Kuleli ve Harbiye''den sınıf arkadaşlarımız yaşadıklarını yalın hali ile paylaşıyorlar. Birini seçmek zordu. Sevgili Murat Can, Eşref Arık Ağabeyimizin yazdıklarını paylaşmış. Yüreğine sağlık.

 ***

 "Tarih 13 Mart 1992, yer Erzincan, Cuma akşamı saat 19.10 civarı.

59. Topçu Er Eğitim Tugayı''nda tabur nöbetçi subayıyım. Taburun acemi er mevcudu 2500 civarında. Usta er sayısı 60-70 civarında. Taburda bir nöbetçi subay ve bir de nöbet hizmetlerine bakan mermi emniyet nöbetçi astsubayı var. Diğer tüm subay ve astsubaylar kışlayı terk etmiş durumdalar. Kimisi evlerinde kimisi garnizon dışı izinlere ayrılmışlar.

Askerler akşam yemeklerini yemişler, saat 7.30 da başlayacak gece dersi için hazırlık yapıyorlar. Ben de taburda nöbetçi subay odasında bölüklerin gece dersi konularına bakıyorum. Birden uğultulu büyük bir gürültü, arkasından kuvvetli sarsıntı ile irkildim. Anında elektrikler kesildi. Ortalık zifiri karanlık oldu. Göz gözü görmüyor. Duvarlar çatır çatır ötüyor. 2. katta altımdaki zemin deniz dalgası gibi kabarıp kabarıp iniyor. Başımı kaldırıp tavana bakamıyorum. Yerimden kıpırdayamıyorum Ağzımdan sadece fısıltı şeklinde bir kaç dua ve Allah''a yakarış sözleri çıkıyor.

Sonradan öğrendiğime göre 45 saniye süren deprem, sanki saatlerdir geçmiyor gibi. Sarsıntılar şiddetlenerek devam ediyor. Sarsıntı durur durmaz kendimi dışarı attım. Dışarısı buz gibi. Termometre -5i gösteriyor. O gün hava güneşli olduğu için karlar biraz erimiş ve her tarafta su birikintisi var. Akşamın soğuğunda hepsi donmuş, bastığın yer anında kayıyor.

Taburda 3 yemekhane var. İkisi yakın, birisi 500 metre uzakta. Önce yakın yemekhanelere, sonra uzak olana koşuyorum. Uzağa giderken tugay nöbetçi amiri telsizle anons geçiriyor. "Tüm nöbetçi subayları ivedi nöbetçi amirliğine geliniz." Nöbetçi amirliği tam zıt yönde, gene de yemekhaneye koşup tüm bölük nöbetçi çavuşlarına emrimi veriyorum. "Derhal tabur içtima alanında yoklama alın, ölü veya yaralı var mı kontrol edin. Yıkılan veya hasar gören binaları bana bildirin."

Depremin üzerinden 5-10 dakika geçmiş veya geçmemiş, herkes şokta. Acemi askerler sağda solda zifiri karanlıkta kendilerini zor bela dışarı atmışlar. Dışarısı buz gibi. Kimisi bayılmış, kimisi kapıdan çıkarken ezilmiş, kimisi pencerelerden atlamışlar. Zifiri karanlıkta herkes şaşkın.

Tabur toplanmaya çalışırken, nöbetçi amirinin odasına koşuyorum. Sırayla nöbetçi subayları geliyor. Herkes o soğuğa rağmen kan ter içinde . Nöbetçi amiri herkes tamamlanınca emirlerini sıralamaya başlıyor. Verdiği emirler, birebir benim bölük nöbetçi çavuşlarına verdiğim emirlerle örtüşüyor. Yalnız bir farklılık var. "Şu an saat 19.30. Saat 21.00''de tugay nizamiyesinden çıkacak şekilde, her tabur yirmi beşer kişilik 6 kurtarma timi hazırlayacak. Deprem planlarınıza göre, jeneratörler başta olmak üzere almamız gereken tüm malzemeleri alın. Ben tugay nizamiyesinde bekliyor olacağım. Serbestsiniz."

Soru sormak yok. Ne oldu, ne yıkıldı hiç bilen yok. Nereye gidiyoruz, ne yapacağız tam bir muamma. Deprem planı nereden çıktı. Ben hiç deprem planı görmedim ki. Kafam karma karışık, tabur içtima alanına koşuyorum. Ortalık zifiri karanlık ve buz gibi, bölük nöbetçi çavuşları canhıraş bölüklerini toplamaya çalışıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Acemi erler tabura geleli bir kaç gün olmuş, doğru dürüst sağını solunu öğrenmemişler, emirlere itaat etmeyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. İçtima alanında en gür sesimle bağırıyorum; "Herkes sussun, konuşanı yakarım."

Birden sesler kesiliyor. Herkes susuyor ve emrimi veriyorum. "Her bölüğün takım çavuşları yanıma gelsin." Bu da her bölükten üç olmak üzere toplam dokuz kişi demek. Hepsi usta ve seçilmiş kişiler olduğu için zıpkın gibi anında karşımda dikiliveriyorlar. Ayrıca devamlı iç güvenlik harekatı kapsamında operasyonlara çıktığımız için eğitim düzeyleri mükemmel seviyede.

Bu sırada nöbetçi astsubay nihayet yanıma gelip "lojmanlar yıkılmış komutanım" diyor. Bir an duraklıyorum. Hasar çok mu diyorum. "Ben Horan lojmanlarına gittim. Tüm lojmanlar ağır hasarlı, benim oturduğum lojmanın duvarları yıkılmış, çoluk çocuğu kaptığım gibi buraya getirdim. Hepsi subay gazinosunda" diyor. Horan lojmanları bize çok yakın olduğu, 5-10 dakika içinde söyledikleri yapılabilir olduğu için ve o kargaşada kişisel sıkıntılarını giderdiği için nöbetçi astsubayına hiç kızmadım. Ya benim ailem ne durumda? Ufacık 2 yaşında bir oğlum ve eşim var. Onlardan hiç bir haber yok. O devirde cep telefonu yok. Evde askerî hat telefon bile yok. Gene de sakin ve vakur olmak zorundayım.

Kendimi toparlayıp direkt herkesin anlayacağı şekilde geniş kapsamlı emrimi veriyorum. Özetle her bölüğün birinci ve ikinci takımlarından 2 adet 25''er kişilik kurtarma timi hatırlayacaksınız. Personel mümkün olduğunca usta erlerden oluşacak. Şayet mevcudunuz yetmezse acemi askerlerden timlerinizi tamamlayabilirsiniz. Her bölükte 2 Man kamyon var. Her kamyona bir tim binecek. Herkes silahlı ve mermili olacak. Yanınıza 2 şarjör alınız. Acemi askerlere silah ve mermi vermeyin. Bölüğünüzde ne kadar kazma kürek varsa alın. Herkesin tahkim edevatı, el feneri yanında olsun. Jeneratörleri alın. Benzin için 2 çanta bidon alın ve benzinlikten doldurun. Depodan kişi başı 5 battaniye alın. Depolar kilitli ve anahtarları yoksa, kilitleri kırabilirsiniz. Balyoz varsa almayı unutmayın. Erzincan yerle bir olmuş. Enkaz altında kalanları kurtarmaya gidiyoruz. Bu maksatla başka işe yarayacak malzeme varsa alabilirsiniz. Saat 8.30''da hazır şekilde burada bekliyorum.

Burada kalan acemi askerlerle 3. takım çavuşları ilgilenecek. Onlar şimdi derhal yoklamaları alsınlar. Binaları ve tesisleri kontrol etsinler ve erleri tekrar yemekhanelere soksunlar. Koğuşlara ikinci bir emre kadar girmek yasaktır. Sizlerden de aynı şekilde saat 8.30''da burada tekmil alacağım.

Bu arada bir subay arkadaşım, kulakları çınlasın, eşimi ve oğlumu evdeki enkazdan çıkararak tugay nizamiyesine getirmiş ve sağ oldukları haberini bana vermişti. O an dünyanın en mutlu insanı bendim ve gönül rahatlığı ile her yere, her göreve gidebilirdim.

O gün saat tam 21.00''de tugay nizamiyesinden tam tekmil, depremden bir buçuk saat sonra arama kurtarma çalışmaları için hareket etmiştik. Şehir merkezi zifiri karanlıktı. Kamyonun ışıkları ile görebildiğimiz tüm yüksek katlı binalar yıkılmış ya da ağır hasarlı gözüküyordu. Tam bir felaketti. Ne yazık ki bu yüksek binalar, Erzincan bir deprem bölgesi olduğu bilinmesine rağmen son bir kaç yıl içinde yapılan lüks binalardı. 1939 Erzincan depreminden sonra yapılan afet konutlarında ise hiç bir hasar gözükmüyordu .

Şehir merkezinde, elinde fener tugay komutanı ve harekat eğitim şube müdürü bizi bekliyordu. Telsizinden emrini duyar duymaz tüm nöbetçi subayları yanına koşmuş ve orada hemen ilk emirlerini direkt kendisinden almıştık. Her bir kurtarma timini, Selimoğlu iş hanı, Urartu otel, Roma otel gibi tek tek enkaz ismi sayarak kendileri görevlendirmiş, nöbetçi subaylarına da asayiş ve güvenliği sağlayın, tam yetkilisiniz demişti. İstersen yapma, biliyorduk ki asasıyla sırtımıza 28 yazarsa dünyamız, tüm geleceğimiz kararırdı.

O gece ve sonrasında 6 ay boyunca göreve devam ettik. Yüzlerce insanı ilk gece kurtarmıştık. Hele Selimoğlu iş hanı altındaki mescitte teravih namazı için bulunanlara bir kurtarma koridoru açmış, içinden herkesin sağ salim burnu kanamadan çıkmasını sağlamıştık.

***

Aradan fazla zaman geçmemişti. Tam yedi yıl sonra bu sefer bir kurmay binbaşı olarak 1. Zırhlı Tugay Hadımköy''de görevli idim. Yine ağır bir deprem, 17 Ağustos depremi, yaşamıştım. Planlama subayı idim. Tüm planlara, özellikle doğal afet planlarına çok hâkim idim. Ve en önemlisi tugay personeli çok eğitimli idi. Tugayın sorumluluk alanı Avcılar, Büyükçekmece, Çatalca, Hadımköy civarı idi. Avcılarda çok hasar var ihbarını almış ve depremden 10 dakika sonra Tugay komutanı ile birlikte Avcılar''a keşfe çıkmış, yolda giderken tugay nöbetçi amiri vasıtasıyla tugayın hazırlanmasını telsiz üzerinden emirler vererek sağlamıştık. O gün de depremin üzerinden 2 saat geçmeden arama kurtarma faaliyetlerine tüm teçhizatlı başlamış ve gene yüzlerce insanın sağ salim kurtulmasına tanık olmuştum.

Bu iki tecrübeyi anlatmayı niye gerek gördüm? Çünkü bugün yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli 10 ili vuran depremde koordinasyonsuzluğu, geç kalmışlığı, düzensizliği, iş bilmezliği ve en önemlisi gelen yardım malzemelerinin heba oluşunu gördükçe içim yandı. Kahroldum.

Sonuç olarak şunu ifade ediyorum. Türkiye''nin her yerinde devletin "sımsıcak eli" askerdir. Arama kurtarma çalışmalarında ilk 12 saat hayati önemi haizdir. Bu zaman zarfında süratle organize olabilecek, anında ilk yardımı sağlayacak ve tüm faaliyetleri emir komuta zinciri içinde karşılayabilecek TSK''dan başka bir kurumun olması imkânsızdır."

Yazarın Diğer Yazıları