Vatan millet aşkıyla geçip giden yıllar...

Vatan millet aşkıyla geçip giden yıllar...
Ülkücü hareketin özellikle Karadeniz'de bilinen isimlerinden Temel Kahveci, 1980 öncesinden günümüze hareket içindeki yolculuğunu kitaplaştırdı.

Kahveci, "İki Aşk Arasında Bir Ülkücü" adlı kitabıyla yakın tarihimizin kaos günlerine ışık tutarken anılarını yazma sebeplerini de şöyle özetliyor:

Bu kitabı niçin yazdım?.. Hiçbir şeyin bildiğimiz gibi olmadığını gördüğüm için... Hele Atatürk''ten sonrasını hiç bilmediğimiz gibi...

12 Eylül Darbesinde kimlerin nerelere sığındığını bildiğimiz için, tehlike geçtikten sonraki nutuklara da itibar etmediğim için bu kitabı yazdım. Karakollara hiç yolu düşmemiş alçakların en milliyetçi kesildiği ve hatta milliyetçi teşkilatları yönettiği zamanlardaki gerçek hainleri de bilmemiz için bu kitabı yazdım. Bu kitabı, zamanın en şatafatlı zamanında yaşananların tarihin çöplüğüne hapsolmasın diye de yazdım"

Temel Kahveci, kitabın adının niçin "İki Aşk Arasında Bir Ülkücü" olduğunu da şöyle açıklıyor:

Biz çocukluktan ergenliğe geçerken "Ülke elden gidiyor? Din elden gidiyor?" söylemleri yayılıyordu. Aileden, çevreden, genlerden gelen "Allah sevgisi, vatan sevgisi, millet sevgisi, bayrak sevgisi..." gibi kutsalların harmanladığı bir ruh ile şekilleniyorduk. Bu değerler için canımızı, malımızı vermek, kanımızı akıtmak doğal görevlerimiz olarak ruhumuza işliyordu, bu değerlerin toplamı bizim gibi ailelerde, ortamlarda yetişen çocuklar için "aşk" hâline getiriliyordu. Vatan kutsaldı, millet kutsaldı, din kutsaldı... Çok sayıda kutsalımız vardı; sorgulamadan, tartışmadan uğruna ölmeye hazırlandığımız kutsallar... Kahramanlarla özdeşleşen insanlardık ama sonuçta insandık. Bizim de yüreğimiz vardı. Bizim de kalbimiz vardı, bir çift göz uğruna eriyip gitmeye hazır bir yürek vardı içimizde... Bütün kutsallarımızın hemen yanında yetim bir çocuk gibi yürüyen bir başka "aşk" daha yaşardı içimizde. Seven, sevilen ama sevdiğini söylemeye çekinen, sevildiğini kabullenmekte zorlanan bir gönül... Ülkücüsü, devrimcisi... Bir dava uğruna can vermeye gönüllü olacak kadar cesur her genç, dünyasını, gözlerinin rengiyle renklendiren "sevgili"nin dudaklarından dökülecek "Seni seviyorum." sözleri uğruna da seve seve ölüme giderdi. Yetiştiğimiz ve büyüdüğümüz dönemler hep "kahramanlık" dönemleriydi. Vatan için, millet için, bayrak için, din için ölmeye hazır çocuklardık biz. Bu kutsallar için ölüme gitmek duygusu alenen sergilenirdi ama bir çift göz uğruna yaşamak ve ölmeye hazır olmak yüreklerde gizlenirdi. Vatan elden giderken, millet elden giderken, bayrak indirilmek istenirken sevgisiyle tepeden tırnağa sarıp sarmalasa da bir kızın peşinde görünemezdik.

İşte ben ve benim yaşıtlarım bu "iki aşk arasında" yetişip büyüdük. Bu yüzden "iki aşk arasında" olduk ne olduksa... Kimimiz ülkücü, kimimiz devrimci...

Tulpar Yayıncılık Tel:(0507) 245 60 05

***

Güzel söz insanın manevi gıdasıdır

Atasözleri ve deyimlerimiz üzerindeki incelemesini "Kutup Yıldızı" adıyla kitaplaştıran araştırmacı yazar, Mehmet Rıza Özacar, insanlık için birer fener, birer kutup yıldızı ya da birer mum hükmünde olan sözleri bir araya topladığını söylüyor. Araştırmasının gayelerinden birinin; inançların, milletlerin atasözü ve deyimleri üzerindeki etkisini ölçmek ve inançlara mugayir atasözlerini tespit etmek olduğunu belirten Mehmet Rıza Özacar, çalışmasıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Söz, insanla beraber var olmuştur, işlevi ise iletişimi sağlamaktır; iyi ya da kötü. Lakin bu bir araçtır. İyisi hoşnut eder, kötüsü ise hüzün verir. İnsan ise fıtraten güzele meyyaldir. Güzel söz insan için adeta manevi bir gıdadır.

İki şey unutulmaz: 1. Kötü söz. 2. İyi (faydalı) söz. Kötü söz, zararlı oluşundan zihinde kalmıştır. Zira insan kendisine zarar veren (canını yakan) bir şeyi asla unutmaz. İyi sözü ise menfaati gereği unutulmaz. Tüm bunlara rağmen kötü sözlerin akıbeti hep yok oluştur. Güzel olan ise elden ele dolaşıp bulunduğumuz asra kadar gelmeyi başarmıştır. Denilebilir ki bir emanet gibi nesilden nesle (Atadan toruna) devam etmiş ve kıyamete kadar devam edecektir.

Ben de bu kıymetli emaneti devam ettirme adına okurların hizmetine sunmak istedim. Evvela kendim istifade ettim. Bir başkasının istifadesi de bana haz verecektir.

İstimal (kullanmak) edilmesi halinde faydalı olacağına inanıyorum. Zira her birisi birer altın ve elmas niteliğindedir.

İşte, atasözlerinin mahiyetine bakarken, onları tahlil ederken, kime ait ya da hangi millete aittirden ziyade, beşere faydası olan ve olmayan diye tefrik etmek daha doğru olsa gerek.

Günümüzde, atasözlerimizdeki konu genişlemesinin başlıca sebebi din değişikliği, dolayısıyla kültür etkileşimi olmuştur. Türklerin İslam dinini kabul etmeleriyle başlayan kültür etkileşimi atasözlerine de yansımış ve bu sözler, dinin terimleri ve hükümleriyle bezenmiş, değişmiş ve çoğalmışlardır.

Her atasözü istimal edilecek diye bir kaide de yoktur. Faydalı olan ve zararlı olanlar da vardır.

Ya da niyetlere göre değişen atasözleri bir başka tabirle, kişinin nasıl ve hangi cihetten baktığına bağlıdır. Sadece, doğrudan kötülüğü-haramı, yasağı teşvik eden ve atasözü olarak geçen deyimler konumuzun dışındadır.

Liman Yayınevi Tel: (0536) 275 9015

***

HAFTANIN KİTABI:

Dizelerle doruklara

Gazeteci yazar Cazim Gürbüz, yeni kitabı "Çizdikçe Çözdüm Bir Kuvvacıyı" ile şiir alanındaki ustalığını da 5. kez ortaya koyuyor. Cazim Gürbüz''ün 5. şiir kitabı "Çizdikçe Çözdüm Bir Kuvvacıyı" hakkında Dr. Yusuf Gedikli şu değerlendirmede bulunuyor: "Gürbüz''ün çok başarılı olan bir yönü de üslubu ve dilidir. Üslubu akıcıdır. Buna söz yok. Ancak bizim için önemli ve dikkate değer yönü dilidir. Gürbüz zengin bir Türkçeden yararlanıyor, yazı dilinden, tarihsel Türkçeden, yeni kelimelerden ve halk dilinden. Hatta bir de kendi dili var ozanımızın. İşte bu dil baylığı ozanımıza büyük bir hareket serbestisi ve kıvraklığı, rahat bir anlatım kolaylığı sağlıyor. Yıllardan beri yapıldığı gibi durağan, basmakalıp, sınırlı sayıdaki eski kelimelerle yetinmiyor ozanımız. Yeni, arı duru bir dille uzaylarda uçuyor; denizlerde, okyanuslarda yüzüyor. Kanat açıyor Altay dağlarına, bizi de Altay dağlarının doruklarına konduruyor. Kartallarla yolculuk yaptırıyor bize. Özgürce bırakıyor kendini bulutlara, sulara… Bizim ruhumuza da özgürlük, başkaldırı, direnç dolduruyor."

Berfin Yayınları Tel:(0212) 513 79 00

***

Zabıta-i hafiye Yıldırım Cemal

Türk polisiye edebiyatına, en fazla telif polisiye eserin yayımlandığı 1928 yılında, bu kitapta bir araya getirilen 6 macerayla katkıda bulunan Nermi Bey''in, İstanbul Emniyet Müdürlüğü''ne bağlı zabıta-i hafiye memuru olarak çalışan Yıldırım Cemal tiplemesi, içinden çıkılmaz olayların kendisine havale edildiği bir "Türk Sherlock Holmes"üdür. Nat Pinkerton dizileriyle de benzerlik gösteren Yıldırım Cemal''in maceraları şu kitaplardan oluşmaktadır: 1- Borsa Sarrafının Katili 2- Hortlak 3- Polis Hafiyesi Nasıl Olunur? 4- Sahte Evrak-ı Nakdiye 5- Sahte Zabıta 6- Yerebatan Faciası...

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Gazeteci gözüyle 12 Eylül ve sonrası

Merhum gazeteci yazar Muammer Yaşar, meslek hayatında, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül''de üç hükümet darbesine, 22 Şubat ve 21 Mayıs''ta iki darbe girişimine şahit oldu. Mesleği gereği bu olayları izlerken içinde yaşadı. Usta kalem Yaşar, 12 Eylül 1980''den 6 Kasım 1983 tarihine kadar geçen süreyi kapsayan 12 Eylül döneminin perde arkası olaylarını, "Paşalar Politikası" adıyla kitaplaştırdı.

İlk baskısı Tekin Yayınevi tarafından 1990 yılında yapılan kitap büyük ilgi görüp aynı yıl içinde, kısa sürede 4 baskıya ulaştı.

12 Eylül döneminde paşaların büyük politika oyunu oynadığına dikkat çeken Muammer Yaşar, onun için kitabın adının "Paşalar Politikası" olduğunu belirtiyor.

Bu çalışmasıyla bir döneme ışık tutan Muammer Yaşar, tanıklıklarıyla olayları aydınlığa kavuştururken kitabında şu soruların cevaplarını da okurlarıyla paylaşıyor:

*12 Eylül''de Paşalar politika yaparken, Amerika''dan rüzgârlar nasıl esiyordu?

*CIA bağlantılı Amerikalı diplomatlar Turgut Sunalp''e neler söylüyorlardı?

*Paşalar neden seçime çeyrek kala Turgut Özal hakkında soruşturma açacaklardı?

*Hazırlanan dosya ne oldu?

*Kenan Evren, seçimden iki gün önce ünlü 4 Kasım konuşmasına neden gerek görmedi?

*Paşalar nasıl politika yaptılar?

(Ahmet Yabuloğlu)