Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

‘Verelim’ diyenlerin evlerinden oda iste

Eteklerindeki taşlar birer birer dökülünce memleketi götürmek istedikleri hazin sonu gizlemekte yetersiz kalanlar, büyük bir pişkinlik içerisinde ‘yeni arayışlara’ girdiler. 
Aslında ’yeni’ diye bir şey yok. 
‘Yeni’ diye yutturulmak istenen her şey ‘Parçalanmış Türkiye’ idealinin ‘farklı söylemler’ile yeniden işlenmeye başlanmasından başka bir şey değil. 
Bir zamanlar ‘Solculuk’, ‘İslamcılık’, ‘Milliyetçilik’ maskesi altında Emperyalizme uşaklık eden, daha sonra ‘liberal şemsiye’ altında buluşan bir takım baldırı çıplak şahıslar, durumdan vazife çıkarıp yeniden ‘arabuluculuğa’ soyundular.
Ekranları parselleyen bu zatlardan birisi, nasıl da ‘hayatını riske attığını’ anlatırken, ‘ölümlerin’ önüne geçmek, ‘ezilenlerin’, ‘zulüm görenlerin’ derdine merhem olmak adına ‘her türlü fedakârlığı’ yapmaya hazır olduğuna vurgu yapıyor.
Maksat ‘barış’ olsun; ne olacak yani, ‘bir iki kadeh’ daha az içip, Boğaz kıyısındaki ‘lüks restoranlara’ birkaç gün uğramasa ölmez ya? 
Onlar ‘çözüme’ pek bir yatkındırlar. 
Eteklerine dolanıp, üç beş afili laf öğrenen ‘yandaş’ yeni yetmeler de öyle.
Maksat ‘el kesesinden’ hovardalıktır: 
- “Çözelim artık şu işi, yahu!”  
***
Buyurun, çözün de ‘çözüm adına’ ortaya koyacağınız ‘önerileriniz’ nelerdir peki?
Kendilerine has bir önerileri yoktur. 
Sadece ellerine tutuşturulmuş Washington kaynaklı, İsrail dipnotlu, Alman patentli, İngiliz zarflı, Fransız şifreli ‘mütareke metinleri’ vardır. 
Bir şekilde dahil edildikleri ihanet tezgâhında ‘hangi ifade biçimleri’ kullanılarak milletin ‘ters köşeye’ yatırılacağı, ‘zehirin’ nasıl bal diye yutturulacağı kendilerine inceden inceye öğretilir.
Bu yüzden zaman ve mekân üstü bir ‘oynaklık’ yeteneğine sahiptirler. 
Herkes koyun gibi dinler de bir sokak başında yakalarına yapışıp,  “Madem vermek o kadar kolay, oturduğun evin bir odasını bana versene be herif”  diye haykırmak hiç kimsenin aklının ucuna bile gelmez. 
Zaten onu yapmaya meyilli olanlar ile onların bulunduğu ‘sokaklar’ asla kesişmez. 
Çok ilginçtir hep ‘mutena semtlerde’ ikamet eder, ‘plazalarda’ çalışır, ‘cennet gibi köşelerde’ tatillerini geçirirler. 
Ama kullandıkları ‘malzeme’ her zaman öbür sokaktandır. 
‘Yoksul’ kitleler, ‘ezilmiş’ halklar, ‘şiddete maruz kalmış’ toplum bireyleri. 
‘Kendi hayatlarına’ dair çok az ipucu bulursunuz yaldızlı sözlerinde. 
Bilirler ki bir ötmeye başlasalar perde inecek, ‘oyun’ bitecektir. 
***
Ekranın ortasına gömülen ‘plastik’ sırıtışları, yahut ‘sahtekârca’ asabiyet hallerini dikkatle izleyenler, birinin ‘diğerinin kopyası’ olduğunu hemen anlayacaklardır. 
Şeklî benzerliğin yanı sıra ‘kullandıkları dil’ de ortaktır.
Yabancısı oldukları ‘kenar mahallelere’ ulaşabilmek için sırtlarına semer vurdukları ‘yeşilimtırak’ bir takım mayın eşeklerini kullanırlar. 
Ol eşek herifler de kendilerini  “adam olduk”  havalarına sokup, nasıl da ‘demokrat’, ‘entelektüel’ bir dünyanın kıyısında gezinmeye başladıkları hissiyle avunurlar. 
Halbuki ‘her tezgâhın sınırlı bir kontenjanı olduğu’ ve ‘kimlerin hangi dönemde nerelerde iş tutacağı’ ta başından beri bilinir. 
Geri kalan sadece figürasyondur. 
İşte bu güruhun yeni misyonu belki de ‘yüzüncü’ kez gündeme taşıdıkları ‘yeni açılım dalgasına’, bir başka deyimle ‘milli birlik ve beraberlik projesine’ uygun ‘yeni bir anayasa’ süreci için kamuoyunu hazırlamak. 
Terör örgütü ile gizli pazarlık sürecinden aleni müzakere sürecine geçen Sultan hazretleri ise seçim öncesinde ’kirli oyuna’ mesafeli gibi görünerek ’milli duyarlılığı’ ters köşeye yatırmaya çalışıyor.
***
Her dönemde ‘yıldız’ kalabilmeyi başaran ne kadar ‘dönme’, ‘devşirme’, ‘etnik arıza’ unsuru varsa, ‘ülkenin yarınlarını biçimlendirme’ adına eskisinden daha güçlü bir şekilde işe koyuldular. 
Anlaşılan o ki ‘sinir ötesi’ operasyon, ‘sınır ötesini’ aşıp ‘üniter devletin kapısına kilit vuruncaya’ kadar devam edecek.

Yazarın Diğer Yazıları