Yaradılış meselesi…

Anlaması kolay olsun, farkı fark edin diye bugünkü tezgâhın geçtiği coğrafyadan vermek istedim örneği:

***

"Sadrazamın konağından Adana'ya 5.11.1918'de şu telgraf gelir:

"Mütarekename şartlarına göre gerçi İngilizlerin İskenderun'u işgal etmeğe hakları yoksa da Halep civarındaki ordularını beslemek için İskenderun'dan istifade etmek istemeleri de haklı bir talep mahiyetindedir. Mütarekenamedeki bir hayli maddeleri tadil ederek, vaktin darlığından dolayı, bize yalnız "şifaen izahat ve teminat" veren İngiliz murahhasının bu "centilmenliğine karşı" bir cemile olmak ve "Yunanistan'ın faaliyet sahasına çıkarılmamasını" temin etmek üzere, İskenderun limanından İngilizlerin erzak vesaire taşımak hususunda istifade etmelerine ve İskenderun Halep yolunu tamir edebilmelerine müsaade etmekte bir mahsur görmüyorum. Bununla İskenderun liman ve şehrini terk etmiş olmuyoruz. Askeri ve mülki hükümetimiz yine yerli yerinde kalacaktır. Keyfiyeti kendi tarafından İngiliz Suriye ordusu kumandanlığına bildiriniz."

Bu emri Mustafa Kemal'in aklı almaz. Hemen cevap verir:

"Halep civarındaki ordularını beslemek için İngilizlerin İskenderun'dan istifade etmeleri haklı değildir.

(…)

Sizi temin ederim ki maksat Halep'teki İngiliz ordusunu beslemek değil. İskenderun'u işgal etmek ve İskenderun-Kırıkhan-Katma yolu ile hareket etmek Yedinci Ordu'nun ricat hattını kesmek ve bu orduyu Musul'da Altıncı Ordu'ya yaptıkları gibi teslim olmaktan çekinemez bir vaziyete sokmaktır. İngilizlerin Ermeni çetelerini buğu Islahiye'de harekete geçirmiş olmaları da bu zannın yanlış olmadığını gösterir.

(…)

İskenderun'e her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmağa teşebbüs edecek İngilizlere ateşle karşı konulmasını (…) emrettim.

İngilizlerin aldatıcı muamele, teklif ve hareketlerini İngilizlerden fazla haklı ve nazik ve buna karşı cemile gösterecek emirleri tatbik etmeğe yaradılışım müsait olmadığından (…) kumandayı hemen teslim etmek üzere yerime tayin buyuracağınız zatın süratle gönderilmesini rica ederim"

Bu telgrafın üstünde "aceledir" ve "tedir eden idam olunur" işaretleri vardır…"*

Velhasıl başına "yeni" kondurarak olmaz; devlet kurmak bir "yaradılış" meselesidir.

Bu "yaradılış"tan mahrum olup da kendisini "kurucu baba" olarak dayatanların aklına şaşar, hepinizi Cumhuriyetimizi ilelebet payidar kılmak üzere mücadeleye davet ederim!

---

*Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri, Falih Rıfkı Atay, s.9-10

***

Mesele "tek adam"lıksa

Hadi buyurun böyle olun

--------

İlkokul sıralarından itibaren papağan gibi tekrar ettiğimiz "halkın kendi kendini yönetmesi"nin günlük hayat pratiğimizdeki karşılığını oluşturamadığımız için anlayamıyoruz herhalde "cumhuriyet"in kıymetini;

Herkes "cumhuriyet"i, "kendi mahallesi"nde "millet"in hakkını, hukukunu, iradesini "egemen" kılarak ona hiçbir patron/paydaş kabul etmeksizin yaşasa, yaşatsa…

***

Misal medya…

Vakti zamanında Atatürk de bir gazetenin sermayedarları arasında yer almış. Lakin, Fethi Bey'in başyazarı olduğu gazete  "sokakta" bir türlü dikiş tutturamamış.

Falih Rıfkı "Mütareke Defteri"nde vakayı naklederken, "Atatürk'ün bir makine de almak elinde idi, bir milyon abone yazdırıp milyoner olmak da" diyor. Haklı. Ne mani vardı?

Altı üstü "iyi bir makine" alınacaktı.

Bu işin "son akçesine kadar milletin olan hazineden" yapılmasına karşı çıktı;

Milletin hazinesinden "ne bir şahıs ne de bir parti hesabına fedakarlık" olamazdı; teklifi dahi yanlıştı.

***

O gün Atatürk, "Ben öyle şey istemem. İsmet Paşa'ya söyler gazeteyi partiye veririm, makinesini de parti düşünür" dedi ve ortada bir "fikir davası" varsa o "dava"nın bedelini üstlenme işini de bizatihi o "dava"nın sahibi olduğunu iddia edenlere havale etti.

***

Bugün, yarattıkları fiili durumu hukukileştirmek  için Atatürk'ün "tek adam"lığını örnek gösterenler, niçin mevzu bahis milleti oluşturan milyonlarca ferdin hak ve hukuku olduğunda -millet/kul hakkıyla yandaş ihya ederken mesela- "tek adam" kalmak pahasına O'nun koyduğu ilkeler uyarınca davranmıyorlar?

***

"Cumhuriyet"e minnetle

-----

Kurtuluş Savaşı'nı Yunan Ordusu değil de, Nezahat Onbaşı'dan Şahin Bey'e, Sütçü İmam'dan  Şerife Bacı'ya, Kara Fatma'dan Hasan Tahsin'e,  Yahya Kaptan'dan Gördesli Makbule'ye vatan sathını cephe belleyip, yediden yetmişe göğüs göğüse çarpışan Türk Milleti kazandı diye kahrolan meczup taifesine ithaf olsun -"Çankaya"dan alıntı- bu anekdot da:

"Cumhuriyet'in ilk zamanlarında memlekette Atatürk düşmanlığını yaymak için bilhassa hususi hayatını ele alanlar pek çoktu. Bunlardan biri Kocaeli köylerinden birinde, Atatürk'ün koynuna her gece bir bakir kız verildiğini söyler, aksakallı bir ihtiyar der ki:

-              Haydi be canım, ölünceye kadar her gece bir kız verseler, Yunan askerlerinin bir gecede yaptığını yapmaya ömrü yetmez!"

Yazarın Diğer Yazıları