Yemen kavgası

Yemen, 1538’den 1918 yılına kadar 480 yıl Osmanlı Türklerinin elinde kalmıştır. Türklerin uğrunda en çok savaştığı ve en çok can kaybı verdiği Arap toprağı Yemen’dir, bu nedenle en büyük Türk mezarlığı Yemen’de bulunur. Rahmetli benim dedem de Yemen’de savaşmış, ordu bozulunca da hayatta kalan diğer askerler gibi başının çaresine bakarak birkaç arkadaşıyla birlikte, parasız, yaya, aç ve susuz olarak yollara düşmüş ve yolda da Mekke’ye uğrayarak hacı olmuştur. Böylece de köyün ilk hacısı olmuştur. Ben dedemi tanımadım ama ikinci ağızdan duyduklarım, dedemin ve Türk askerlerinin başından geçen hadiseler Arap yöneticilerine karşı olan alerjimin önemli kaynaklarından birisini oluşturur. Yemen’de, Türk askerlerinin neler yaşadıklarıyla ilgili bir örnek verelim, Müslüman Türk askeri, üzerinde bulunan bir düğme için bile, Araplar tarafından yollarda öldürülmüştür. Yemen’de bulunan mevcut 60 bin Türk askerinin, Batılı emperyalistlerle iş birliği yapan Araplar tarafından yaklaşık 40 bini öldürülmüş, sağ kalan asker dağılmış, bunların yarısı da Anadolu’ya dönüşte açlık ve hastalıktan ölmüştür. Yemen dramı Türk edebiyatı ve müziğinde önemli bir yer tutmuştur. Ancak ne idüğü belirsiz cennet yolcuları, siyasi İslamcılar, Türklerin yakasını bir türlü bırakmamaktadırlar. Hiçbir çıkarımız olmadığı halde sırf cennete gideriz hayaliyle, gövdesi Türkiye’de ruhu Arabistan’da dolaşan bu yaratıklar, Türklerin sırtından iman adrenalini yükseltmek ve tazelemek için 13 yıldır Arap bataklığında sörf yapmaya devam etmektedirler. Bizim için Arap toprakları kutsal değildir. Bizim için kutsal olan Kâbe’dir. Araplar bizim için kutsal değildir, kutsal olan peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’dır. (s.a.v). Peygamber efendimizin vefatından sonra yaşananlar İslami öğreti ve İslam tarihi değildir, Arap tarihidir. Yemen’de bugün yaşanılan hadise yeni değildir. Osmanlılar döneminde de iç karışıklıklar olmuştur. O günkü Şiiler, Sünni Osmanlı’ya  “Kalpaklı Kafirler”  olarak seslenirlermiş. Osmanlı’ya karşı çok sayıda isyan yapmışlardır. Yemen’in 25 milyon nüfusunun yüzde 40’ı Şiidir. Yemen, tarihi boyunca hiçbir zaman bütün bir şekilde yaşayamamıştır. Önemli bir nüfusa ve güce sahip çeşitli aşiretler ve mezhepler arasında zaman zaman iş birliği, zaman zaman da kavgalarla ortak yönetilmiştir. 1962’de resmen ve fiilen iki devlete bölünmüştür. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra da 1990’da birleşerek tekrar bir ülke olmuştur. 1993’e kadar yeni devleti ortaklaşa olarak yönetmişler ve 1993 seçimlerinde Ali Abdullah Salih devlet başkanı seçilmiştir. 2010’da başlayan Arap Baharı olaylarından etkilenen liderlerdendir. Devrildiği 2011 yılına kadar 33 yıl boyunca Yemen’i yönetmiştir. Sünni A. Mansur Al Hadi devlet başkanı olmuştur. Ülke yönetiminde özellikle kuzeyde bin yıldır önemli bir rol oynayan Şiiliğin en katı ve üçte birini oluşturan  “Zeyyidiye”  grubuna bağlı Husiler kolu, İran’ın desteği ile askeri hareket başlatmış ve Sünni devlet başkanı Hadi, ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve yönetim Şiilerin eline geçmiştir. 
Irak, Suriye ve Lübnan Şii Hizbullah’ından sonra Yemen’in de Şiilerin, dolayısıyla İran’ın kontrolüne geçmesi, başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere Arapların uykularını kaçırmıştır. Türkiye’deki İslamcıların tamamı bu olaya mezhepler arası kavgaymış gibi bakmaktadır. Tayyip Erdoğan hemen, Suudi Arabistan’a destek açıklaması yapmıştır. Türkiye’nin çıkarına olmayan ve gereksiz bir şekilde de İran’ı suçlayan konuşmalar yapmıştır. Komşu İran’la da ilişkileri germiştir. Arap-İran kavgası bir çıkar ve bölgesel liderlik kavgasıdır. Sünni ve Şiilik’te bu ülkelerin dış politika enstrümanı ve bahanesidir. Suudi Arabistan, İran’ın kontrolünden çıkartmak için 23 Mart’ta Yemen’e askeri müdahale başlatmıştır. İran ile tek başına karşılaşmaktan korktuğu için, 29 Mart’ta, Mısır’da 22 Arap ülkesinden 21’i (Suriye hariç) toplanmıştır. Suudi Arabistan’a Irak hariç bütün ülkeler siyasi destek vermişlerdir. Lübnan Hizbullah’ı da Suudi Arabistan’ı kınamıştır. 9 Arap ülkesi ve Pakistan da Suudi Arabistan’a askeri destek vermeyi kabul etmiştir. Doğu komşuları olan Pakistan ve Afganistan’ın içlerini karıştıran ve Hindistan’la yakın iş birliği yapan İran’a Pakistan’ın Suud desteği üzerinden bir cevabıdır. Pakistan’ın, İslam ülkeleri politikası, Türkiye’deki siyasi İslamcıların saftirik tezleri, İslamcılık ve mezhepçilik yaptıkları gibi değil ulusal güvenlik ve stratejik çıkarlarının gereğidir. Arap liderleri Mısır zirvesinde önemli bir karar daha verdiler. Bu, Ortak Arap Ordusu kurulması kararıdır. İsrail’in kuruluşu olan 1948 yılından beri başaramadıkları konuda, İran korkusu karar aldırmıştır. Bu Arap ordusunun kurulması kararına temkinli yaklaşmak gerekir, zira Araplararası ilişkileri dikkate aldığımızda, kurulması kolay olmayacaktır. Ancak şunu söyleyebiliriz; İran, Arapları korkutmuştur. Türkiye de çıkarları gereği, Arap-Fars kavgasında tarafsız kalmalıdır. 

Yazarın Diğer Yazıları