Yeni Anayasa, erken seçim ve muhalefet

Anayasa komisyonunun kurulması konusunda partiler anlaşma sağladılar. Şimdi maddelerin görüşülme süreci başlayacak. En büyük anlaşmazlık AKP'nin Başkanlık sistemi önerisinde gerçekleşecek. Sistem tartışmalarının bu kadar yoğun olmadığı 2011'de bile bu konu belirleyici olmuştu. Uzlaşma komisyonunun dağıldığı tarihte TBMM'deki partiler 60 maddede mutabık kalmış, AKP metinde 27 yerde "Başkan" veya "Başkanlık" ibaresine yer vermek istemiş, 23 yerde de Başkanlık sistemiyle ilgili olduğu için maddeler müzakere edilmemişti. Bir diğer konu da "Vatandaşlık" maddesidir. Orada yapılacak bir değişiklik de metnin büyük bölümünü etkileyecek bir muhtevaya sahiptir.

Peki şimdi ne olacak?

Partilerin bugünkü duruşları ve seçim beyannameleri incelenirse hükümet sistemi ve anayasadaki kimlik ya da "millet" kavramının konumu hususunda bir mutabakat sağlamaları mümkün değil. HDP'nin taahhütleri değerlendirildiğinde ise ancak "Anayasanın ilk 4 maddesi", "vatandaşlık" ve "idarenin esasları" kısmında yapılacak değişikliklerle başkanlık sistemine kapı aralayabileceği görülüyor.  Bununla birlikte 175. maddeye göre TBMM, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağına karar verebiliyor. Buna göre kural olarak yürütme organını ve özellikle Cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen maddeler ayrı şekilde halkın oyuna sunulabilir. Burada dikkat edilmesi gerek nokta, ilgili maddelerin dışında farklı pek çok maddenin de bu değişimden etkilenecek olması. Örneğin Anayasa komisyonunun uzlaşma sağlayamadığını pek çok maddede AKP "Başkan..." ibaresini kullanmak isterken muhalefet "Cumhurbaşkanı...." olarak kalmasından ısrar etmişti.

Vatandaş desteği artıyor mu?

Bazı anket şirketleri "bugün seçim olsa..." şeklindeki araştırmalara başladılar. En son Genar'ın 36 ilde yaptığı siyasi gündem anketinde Başkanlık sistemini isteyenlerin oranı %55 çıkarken AKP'nin oyu %50.8 olarak tahmin ediliyor. Aradaki fark doğal olarak muhalefet partilerinin seçmenlerinden oluşuyor. Hatırlarsanız 2010 halk oylamasında da buna benzer (%58) bir sonuç çıkmıştı. Bu süreçte daha çok anket yayınlanacak ve kanaatim odur ki içeriği belli olmayan bir "Başkanlık sistemi ister misiniz" sorusuna evet diyenlerin oranı bundan aşağı düşmeyecek. Çünkü vatandaşın bir kısmı başkanlık sistemi gelirse ekonomi daha iyi olacak, cebimizdeki para artacak diye düşünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanlarından Milliyet yazarı Cemil Ertem köşe yazısında açıkça ifade ediyor: "Başkanlık sistemi bu ekonomiyi de tarihe gömecek." Sayın Erdoğan'ın geçmişte faizler konusunda Merkez Bankası ile olan etkileşimini unutmayalım. Burada şöyle bir gerçeklik var. Başkanlık sistemi sadece Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki yetki dağılımını değil tüm bürokrasi ve ekonomi sistemini de etkileyecek. Sonucu şu olur, bu olur diyemem. Yönetsel ve siyasal konuların durumsallık yaklaşımı ile irdelenmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Global Politik Araştırma'nın raporuna göre ekonomik gelişmişlik indeksinde en başarılı 10 ülkeden 6'sı parlamenter sistemle, en başarısız 10 ülkeden 9'u başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Elbette mutlak değil ama sağlıklı bir tartışma için yol gösterici bir analiz...

Muhalefet hazır mı?

Tüm bu tespit ve değerlendirmeler AKP'nin Başkanlık konusundaki ısrarının artarak devam edeceğini ve sürdürülen tartışma alanının içeriğine bakılırsa halkın düne göre bu sisteme olumlu bakmaya başladığını gösteriyor. O halde AKP önümüzdeki dönemde anketlerde artan desteği de arkasına alarak "Başkanlık sistemine evet mi hayır mı?" şeklinde bir referanduma gitmek isteyebilir. Her ne kadar şu an AKP ile bir uzlaşma ihtimali düşük görülse de HDP 1 Kasım öncesinde bu yolu açmak istemişti. Her şeyden önemlisi AKP'nin bu önerisi muhalefette kabul görmez ise belki de erken seçim için daha anlatılabilir bir gerekçe, örneğin, "Millî iradeye hayır denildi" kampanyası oluşturulmuş olacak. 1 Kasım öncesinde MHP nasıl "hayırcı" pozisyonuna oturtulduysa bu süreçte de muhalefet ya da onun bir bölümü ülkedeki yenileşmeye, ekonomik sıçramaya ve özgürlüklerin genişletilmesine "hayır" diyenler olarak sunulabilecektir. Peki bu durumda muhalefet boş mu duracaktır? Siyasal rekabette öne çıkmak isteyen tüm örgütler gibi siyasal partiler de böyle bir hamleye karşı tedbirler geliştirmek zorundadır. Alternatif projelerle "bizim sunduğumuz şey onlarındakinden şu sebeple daha iyi ve faydalı olandır" diyebilmelidirler. Sadece tespit, sadece eleştiri ve hep aynı iletişim yöntemiyle benzer koşullarda farklı ve kabul edilebilir sonuçlar almayı beklemek, günü kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki kurtarılacak gün sayısı da adım adım tükenmektedir...

Yazarın Diğer Yazıları