Yine kazandık...

“Neyi yazayım?” demiş tefekkür sahibi: Herkesin, her şeyi bildiği bir memlekette, herkesin bir şekilde “galip” olduğu bir kavgada neyi yazayım... 
Sonra “neden yazayım?”  demiş: Muhatabı olmayan bir şeyi neden yazayım?.
Aslında seçim değerlendirme yazısı yazacaktım ama kaybedeni olmayan bir seçimi “neden yazayım?” dedim. 
Bir de, herkes kazanmışken “neden keyifleri bozayım?” dedim.
Neticede her şey “yüzde hesaplarına, oy oranlarına bağlı değildir, huzur bozmanın alemi yok!”, dedim.
Modern insanın “özeleştiri”  dediği şeyi yine yapamadım, “nefis muhasebesi” yaptım, tefekküre yattım, Necip Fazıl gibi öz ağzımı kafatasımdan kustum. 
Gerekli yerler bizim adımıza kritiği yaptı; gerekirse yine yapar. Neticede ben “onlar gibi yapamıyorum, neden zorluyorum kendimi?” dedim...
Ve nihayet kendimi ikna ettim; kazandık!
Mutluyum...

***

Boş verin seçimleri, daha anlamlı bir şey yapalım, Başbuğ’u yad edelim...
Geçtiğimiz Cuma günü merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in on yedinci ölüm yıldönümünü idrak ettik.
 Alparslan Türkeş’in 1944’te başlayan ve olanca hızıyla elli küsur yıl süren milliyetçiliğe “hizmet”  yıllarının irdelenmesi “meydan milliyetçiliği” nin moda olduğu günümüzde önemli. Bu sayede genç nesil, milliyetçiliğin nereden nereye taşındığını anlayacaktır.
Kanaatimce Türkeş ve onun  “yoldaşları” nın Türk Milliyetçiliği için yaptığı en önemli şey, Milliyetçiliği yığınlara tanıtması ve benimsetmesidir.
Türkeş ve Atsız’dan önce de Milliyetçilik vardı. Lakin bu, elit bir entelektüel kesim arasında yaşayan bir düşünce hareketi idi. Türk Milliyetçiliğinin tarihini oluşturan Gökalp ve Akçura gibi isimler büyük “fikri” hizmetler yapmışlardı. Fakat bu düşüncenin halka indirilmesi ve millet tarafından kabul görmesi Alparslan Türkeş ve onun çevresinde kümelenen aydınların uzun gayretleri sonunda gerçekleşmiştir.
Atatürk’ün Cumhuriyet ideolojisine temel taşı yaptığı milliyetçiliğin, tek parti dönemi uygulamalarına “kılıf” edinmesi sonucu uğradığı “itibar” kaybı yine Türkeş’in liderliği etrafında buluşan bu grubun gayretleri sonucu giderilmiştir.
Bu uğurda Nihal Atsız, Dündar Taşer, Nejdet Sancar ve ismini sayamadığımız pek çok “fikir ve eylem” adamının gayretleri takdire şayandır.
Türkeş’in etrafında öbeklenen bu insanlar deyim yerindeyse, tek parti yönetiminin “salon” ideolojisi haline dönüştürmek istediği Milliyetçiliği bunların elinden kurtarmıştır.
Türkeş ve arkadaşlarının elli yıl boyunca yaptığı şey tam da budur: Milliyetçiliği millete kazandırmak...
Bugün sevinerek görüyoruz ki herkes “milliyetçi” olmak yarışındadır.
Bu uğurda nice sahtekârlıklara şahit olmaktayız. Tüm bu sahtekâr ve halk “dalkavuklukları” gösteriyor ki Milliyetçilik milletin nazarında “itibar” gören bir fikir olmuştur...
Daha yetmiş yıl önce dini kimliğini milli kimliği zanneden bir topluluğun yaşadığı bu büyük dönüşümün en önemli mimarı, Alparslan Türkeş’tir demek hakkın tesliminden başka bir şey olmamalıdır.
Milliyetçiler bu konuda tevazu yapmamalı ve gençlere Başbuğlarının yaptığı şeyin, Atatürk’ün devlet ideolojisi haline getirdiği Milliyetçiliği Milletle buluşturmak olduğunu öğretmelidirler...
Bugün Türk Milliyetçiliği Alparslan Türkeş’in bu gayretleri ile sağlam bir zemine oturmuştur. 
Milliyetçiliği dar bir elitin elinde iktidara tutunma aracı olmaktan çıkartıp milletin ideolojisi haline getirmiştir. 
İşte Başbuğ’un elli yıl boyunca yaptığı en önemli şey budur.
Allah rahmet eylesin...

Yazarın Diğer Yazıları