Zihniyet dönüşümü ve kutlu bir inşa süreci...

1 Kasım seçimleri AKP'nin ezici galibiyeti ile sonuçlandı ve muhalefet partilerinin hiç birisi istediği hedefe ulaşamadı. Ve daha seçimlerin ardından 1 hafta geçmeden "Başkanlık sistemi", "çözüm süreci" tartışmaları başladı.

Aslında buna şaşırmamak gerekiyor.

Partilerin seçim beyannameleri ve yetkililerinin seçim sürecindeki açıklamaları dikkatle irdelendiğinde varacağımız noktanın burası olacağı belliydi. Üstelik uzun süredir etkisi kırılmış, kendi içinde sorun alanlarına hapsedilmiş bir muhalefet yaratılmak isteniyordu. Belli ölçüde de başarılmış gözüküyor.

Fakat her zaman söylediğim gibi bir siyasal partinin etkinliği ile aldığı oy yüzdesi arasındaki ilişkiyi durumsallık yaklaşımı çerçevesinde ve farklı değişkenlerle irdelemek gerekiyor. Zaman, koşullar, belirleyiciler ve nihai etkisi...

Her şey henüz bitmiş değil

Başbuğ Alparslan Türkeş bu konuda dünyaya gösterebileceğimiz en iyi örnektir. Yani üzerine basa basa diyorum ki henüz her şey bitmiş değil. Doğru tespit ve teşhis temelinde atılması gereken adımlar atıldığı takdirde süreç en az hasarla geçilip bir yükselme dönemine ulaşılabilir. Bu yaklaşım elbette ki demokrasinin vazgeçilmezi olan seçim ve siyasal katılım konusundaki başarı ya da başarısızlığı gölgelememeli. Geleceğin inşası için mevcut durumun denetimi ve objektif tespitler yapabilme zorunluluğu olduğu çok açıktır.

Kim ne derse desin, hangi ilkeden bahsederse bahsetsin insanlara ulaşılabilir hedefler koymak ve "gelecekte makul bir kazanma şansı" sunmak zorundasınız. Başarmak, yükselmek, statü edinmek ve ideallerini gerçekleştirmek, insanoğlunun tartışma götürmeyen ihtiyaçlarıdır. Bunları hiçe sayıp geçmişe çizik atamazsınız, geleceği gölgeleyemezsiniz...

İnsanları yönetmenin bir yönüyle motive etmek olduğunu hatırlamak zorundasınız.

Biat edilen dış faktör...

1 Kasım akşamı yaşanan hayal kırıklığının izdüşümü, köklerinden ve inşa sürecinden koparılmış bir zihniyet bunalımıdır. Günü kurtarmaya çalışmak, sorunları ve aynı zamanda çözümleri ötelemek dalga dalga uzaklaşma demektir, motivasyonunu kaybetmiş yeni yürekler demektir ve en acısı gücün çekim merkezine yöneltilmiş genç beyinler demektir. Kabul etmek gerekir ki antrenörün hakemi, öğrencinin öğretmeni, işgörenin sürekli patronu suçladığı dışsal odaklı bir kültürel sistemin ürünüdür aslında siyasal partilerimiz...

Bu kültürel sistemde, dışsal denetim odaklıların en büyük başarısızlıklarda bile kendilerince kontrol altına alamadıkları ve biat ettikleri dış faktörler vardır. Böyle yaşayan ve böyle yöneten insanların sisteminde herkes bu dışsallığa uyum sağlamaya zorlanır. Bahsedilen sistemde bireylerin kendi iradeleriyle kendi kaderlerine yön verebilecekleri unutturulmak istenir ya da şeklî demokrasi oyunlarıyla bir illüzyon yaratılır. Ne benzeşik bir durumdur ki sistemin en büyük alışkanlığı suçu ve suçluyu hep dışarıda aramaktır. Böyle olduğu için kimin ne konuştuğunun ne yazdığının niteliği önemsiz ve fakat dışsal odaklı sistemin devamı her şeyden daha önemlidir. Çünkü bu sistemdir zihniyet dönüşümünün önüne geçen, böyle bir anlayıştır gelişme temelinde yenilenmeyi tehlike gören, bu kişilerdir mevki kavgasında kendi değerlerini ve evlatlarını dışsal değerlere ve odaklara tercih eden...

Son olarak vurgulamak isterim ki bu inşa sürecine, zihniyet dönüşümüne ve yükselme idealine talip olmak da bir o kadar sorumluluğu ağır ve çetin bir iştir. Böylesine kutlu bir sorumluluk hedefi, geçmişte yapılan ve yapılmayan, söylenen ve söylenmeyenden de sorumlu olmayı gerektirir.

Yazarın Diğer Yazıları