Züğürt Ağa'dan Burhan Pazarlama'ya

Şener Şen'in filmlerinde canlandırdığı iki satıcı tipini bilmeyen yoktur. Elinden çıkarmak zorunda kaldığı köyünden İstanbul'a göçü ve seyyarlığa başlangıcı ilginçtir. Mikrofonla "domatis, domatis" diye bağırışları müthiştir. İlk izlediğimde bir fıkrayı hatırlamıştım. Adamın biri Züğürt Ağa gibi batıp "taşı toprağı altın" megakente göçer. Cebinde kalan son parayla bir sandık limon alır. Çarşamba pazarına çıkan yokuşa oturur başlar bağırmaya; "Çaya çorbaya, sulu bunlar" yanına gelenler limonu yoklayıp uzaklaşır. Sıcak bir gündür. Hem acıkmış hem susamıştır. İçinden duaya başlar, "bari bir tane satsam da su alsam" diye düşünür. Yaz günü, güneş beynine iyice geçmiştir. Dudakları bile çatlamaya başlamıştır. Yanına biri yaklaşınca yeniden ümitlenir. Adam limonlardan birini eline alıp yoklar. "Erkek" der ve bırakır. Arkasını döner dönmez bizimki onun gırtlağına yapışır. Bir yandan da bağırmaya başlar, "Ulan sıkacan mı yoksa yatacan mı?"

Şener Şen'in vapurda jilet satma sahnelerini de hatırlayın. Deneme yaptıklarının yüzünü kesip, pamuk tarlasına çevirmesi yediği dayakla sonuçlanır. Vapur dediğimize göre Burhan Pazarlama ile devam edelim. Genelde Şehir Hatları'nın Kadıköy'e sefer yapanlarında çalışırdı. "Dağların ardından. Bu dolmakalemi alana, tükenmez bedava. Yetmedi kurşun kalem de bedava" diye bağırırdı. Şimdilerde şirket kurup yanında eleman çalıştırdığını öğrendim. Tabiî artık yolcu vapurlarında değil.

Nerede eski satıcılar

Fatih'teki Macuncu Dede vefat edeli çok oldu. Baharatlı şekerler satan da rahmete kavuştu. Patlamış mısırlar artık sinemalarda, kuruyemişçilerde. Keten helvayı ise E-5'ten ya da TEM'den almayı sürdürüyoruz. Boza satıcılarının sesini duyabilmek mutluluk veriyor. Ancak kolundaki sepetlerle "Kedilere manca" diye bağıran kalmadı. Hayvanlar bunların peşine ip gibi takılırlardı. Tam bu mevsimde palamut ve torikler ile lüferler var. "Derya kuzuları" diye satılmayı sürdürüyorlar. Balık kültürü olanlar arkadaşlarını "Lüfer sülalesini say" deyip imtihan ederlerdi. Merak edenler için sıralamayı yapayım; "yaprak, çinekop, sarı kanat, lüfer, kofana". Aşiret reisleri ise Canavar. Oltayla yakalanması mümkün değil. Misinayı keser, atar. Lüferlerin önemli vasfı sadece lezzetli olması değil. Onun girdiği sularda önüne çıkan her balığı yemesidir. Hakkı Devrim Hocam'dan dinledim; "Boğaz'da yunusa saldıranları gözlerimle gördüm. Mübarekler piranha gibi. Kazara insan yakalasalar, anında iskelet bırakırlar."

Seyyar edebiyatı

Silivri'nin Arslan marka yoğurdunu satan Palalar kalmadı. Uzun sırığa taktığı iki tepsili geçişini unutamam. "Gaymak yoğurt" diye bağırmasını da özlüyorum. Turşucular nerede? İnönü Stadı'nın etrafında "Buzlu badem -hıyar-" satanları hatırlayan kaldı mı? Maşrapalarla turşu suyu nerede? Gelelim satıcıların fırlama esprilerine. Dünyanın hiçbir ülkesinde "İkizlere takke" bağırtısıyla iç çamaşırı satıldığına tanık olamazsınız. Kuru üzüm ve fındık karışımını "kan yapıyor, can yapıyor. Ölüyü diriltiyor" şeklinde pazarlayanlar sadece bizde. "Allı verelim, morlu verelim ..." kafiyeli şeklinde sonunu getirip kumaş satan pazarcılarımız var.

Bırakın seyyarını, dükkanı bile azalmakta olan ayakkabı tamircilerinden kimi tanıyorsunuz? Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nin önüne tezgah kuran seyyar berberler artık yok. Galata Köprüsü'nün üstünde zarf-kağıt satana rastlıyor musunuz? "Delikli demir çıktı, mertlik bozuldu". Çünkü kimse mektup yazmıyor. İnternet ne güne duruyor. Geçenlerde bizim sokakta değişik bir ses duydum. İki kere dinledikten sonra anlayabildim. "Laamcııı" imiş. Garibim İnşallah müşteri bulabiliyor. Bir zamanlar her taraf kanalizasyon çukurlarıyla doluydu. Orhan Veli Ankara'da bunlardan birine düşüp, hayatını kaybetmişti.

Ayakta kalanlar

Kavun-karpuz satanlar şanslı. Portakal-mandalina, başta turunçgilciler devam ediyor. Triko ürünleri hem tel tekerlekli hem şambrelli araçlarda buluyoruz. Pamuk şekerciler yaşıyor. Ara sıra zabıtalardan dayak yeseler de hamur işi tatlı satanlar ekranlarda dahi gözüküyor. Simitçiler nüfusu en kalabalık olanlar. Benimki çok yaşlı, ak pak saç ve sakalıyla dolaşmayı sürdürüyor. En hoş yanı bağırtısı; "Ben geldiiim. El yakıyor, dil yakıyor". Ona dualarımı sunuyorum. Sağlıklı nice uzun ömür diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları