Aile ve teknoloji

Bir zamanlar aile kültürümüz ve aile bağlarımızla övünürdük. Gururlanırdık böyle bir geleneğe sahip olduğumuz için. Oysaki son zamanlarda övünç ve gurur yerini karamsarlığa ve yozlaşmaya devretti. Teknolojiyle birlikte neredeyse gözbebeğimiz olan aile kültürümüz unutulmaya yüz tutmaya başladı bile…

Sosyal medyada sabaha kadar ve neredeyse her gün yayın yapanlar var. Aynı evde yaşayıp da birbirinden bir haber olanların sayısı tırmanışta. Birçoğu şikayet edip duruyor, çocuklarımız odalarında ellerinde telefon ya da tabletleri bırakmıyor. Aile içi iletişimin bittiği ve neredeyse aynı sofraya bile artık oturulmadığını görüyoruz. Aile içerisinde sosyalleşme bitmiş ve bireysel bir yaşam tarzı hakim olmuş... Yeni jenerasyon gözünü teknolojiyle açıyor. Tüm eğlencesi ve yaşam kaynağı dijital mecralar oluyor haliyle. Burada amaç teknolojiyi kötülemek değil elbette fakat teknolojiyi gereksiz ve amaç dışı kullananlar, kendini, aile fertlerini ve yaşadığı çevreyi bile unuttuğunun farkında olmayan bireylerin çoğunluğundan bahsediyorum.

Tek suçlu teknoloji mi?

Henüz altı aylık bir çocuğun eline telefon veya tablet veriliyor ve çocuk tamamen gerçek yaşamdan kopup sanal alemde büyüyor. Haliyle çocuk büyüdüğünde ise aileyle bağlarını koparmış oluyor. Anne babalardan en çok duyduğumuz, çocuğum sabaha kadar elinde telefon uyumuyor, yemek doğru dürüst yemiyor, beni dinlemiyor, sürekli gergin, bir şey istesem gidip almıyor gibi gibi benzer şikayetler. Oysaki birçok anne ve babanın da elinden telefon düşmüyor... Sabaha kadar o yayın senin bu yayın benim sosyal medyayı turlayanlara ne demeli. Çıkmaza girildiğinde ise teknolojiyi suçlamak en kolayı oluyor. Çocuklar aileyle şekilleniyor anne ve babayı örnek alarak büyüyorlar. Ailede büyüklerin sergilediği davranış ve yaşam biçimlerini örnek alan çocuklar aynı yaşam biçimini sergileyeceklerdir elbette. Yani arka tekerlek nereye ön tekerlek oraya, çok sevdiğim bir atasözü.

Geçmişi özlemek

Teknolojinin bu kadar ilerlemediği dönemlerde ne güzel bir aile birlikteliğimiz vardı. Sabahları birlikte kahvaltılar yapılırdı. İşe gidenler ise akşam aynı sofrada bulunmak için biran önce eve gelmek için can atardı. Tv’de diziler hep birlikte izlenirdi. Çaylar demlenir, mısır patlatılırdı keyifli bir akşam geçirmenin tadını çıkarırdı tüm aile bireyleri. Sofrada neşeli neşeli konuşmalar, saygı, sevgi ve güvenin temelleri ne kadar da sağlamdı. Büyükten küçüğe her birey sorumluluğun farkındalığıyla hareket ederdi. Hafta sonları komşularla pikniğe gidilirdi. Çoluk çocuk doyasıya eğlenirdi. Hem doğanın tadını, hem de güzel ve kaliteli bir günü geçirmenin mutluluğuyla evlere dönülürdü. Ne güzel komşuluklar vardı. Her akşam mutlaka birbirlerine konuk olurlardı. Sıcacık sohbetle birlikte çaylar zevkle yudumlanırdı. İyi günde, kötü günde birbirlerine koşarlardı. Her şeyden önce güven vardı. Komşuna rahatlıkla evin anahtarını teslim edebilirdin. Şimdi ise bırakın anahtarı teslim etmeyi selamlaşma bile kalmadı birçok yerde.

Öyle bağımlısı olmuşuz ki teknolojinin, yolda, otobüste, parkta herkesin elinde telefon, bir an bile gözünü ayırmıyor. Git gide robotlaşıyoruz…

Yazarın Diğer Yazıları