Arafat’ın tabancasını belinden alan adam!..

Cağaloğlu yokuşundan Sirkeci’ye inerken köşede ünlü Meserret Kıraathanesi vardı. Bu kıraathane aynı zamanda oteliyle de ünlü idi. (Yakup Cemil ve arkadaşlarının 1913’teki meşhur  “Babıali baskını” nı burada planladıkları söylenir...) Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Burası biz gazetecilerin bir araya geldiği, haber alışverişi yaptığı yerdi. Sadece orası mı, elbette değil. Gittiğimiz başka yerler de mevcuttu. Çay simide talim etmediğimiz paralı günlerimizde -genellikle maaş aldığımız zamanlar- eski Tan Matbaasının altındaki Filibeli’de kendimize köfte-piyaz ziyafeti çekerdik. Bir de Sirkeci’de, Cağaloğlu yokuşunun başında, akşamları gittiğimiz Steinbruch (Ştaynbruk) birahanesi vardı!

 


Son baskı tramvayı

 


Geceleri gazeteyi baskıya verdikten sonra, son tramvayla Harbiye’deki evime giderdim. O tramvaya  “son baskı” tramvayı denirdi ve yolcuları çoğunlukla hep aynı kişiler, gece çalışan gazetecilerdi! Geç kalır da Karaköy köprüsü  “açılırsa” yani geçişe kapanırsa, gazeteye döner, Vatan gazetesinin başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın odasındaki koltukta uyumaya çalışırdık. Paramız az, fakat gazetecilik tutkumuz, heyecanımız fazlaydı. Bu güçlüklere seve seve katlanıyorduk.
Yazılarımızı mürettiphaneye verdikten sonra rahatlar, eski konaktan bozma binanın ortasında, soba yanan büyük yazı işleri salonunda sohbete dalardık. Bize çoğunlukla diğer gazetelerden arkadaşlar da katılır ve o akşamki eğlence programımızı planlardık!

 


Uluslararası tarihe geçti

 


Allah rahmet eylesin, nüktedan muzip bir arkadaşımız vardı; önce acar muhabir, sonra yazı işleri müdürü ve daha sonra da Birleşmiş Milletler Teşkilatı Protokol Müdürü olan Sinan Korle. (Sinan, Ahmet Emin Yalman’ın yeğeni oluyordu. 14 Ocak 1996’da New York’ta vefat etti.)Fıkraları ve arkadaşları “işletmesiyle”  meşhurdu. Sinan’ın BM’de Filistin lideri Yaser Arafat’a “oynadığı oyun” Birleşmiş Milletler tarihine geçmiştir. Arafat, BM Genel Kurulu’nda konuşma yapacaktır. Bütün protokol ve BM kurallarına aykırı olarak tabancasını belinden çıkarmamakta direnir. Ve kimse de ona mani olamaz. Arafat tam kürsüye çıkarken yanında bulunan Sinan, “Tabancanız çok güzel, ne marka bakabilir miyim?” der. Silahı belinden alır ve Arafat da konuşma sırası geldiği için kürsüye tabancasız çıkmaya mecbur olur. Sinan Korle de uluslararası tarihe   “Arafat’ın tabancasını belinden alan adam” diye geçer.

 


Herkes seni aroor...

 


Bu da Sinan’la birlikte tezgahladığımız fıkra gibi bir oyun. Bir akşam  işimiz bittikten sonra güzel bir filme gitmek istedik. Gazetelerde, filmin oynadığı sinemanın ilanı ve telefon numarası vardı. Yer ayırtmak için ben o numaraya telefon ettim. Meğer ilandaki numara yanlışmış. “Diş hekimi Kevork”  diye biri çıktı. Ve muzip Sinan Korle  “işletme”  harekâtını başlattı; aynı numarayı aradı ve Ermeni şivesiyle;  “Makinist Agop oradadır?” diye sordu. Sonra, sırayla hepimiz makinist Agop’u  Dr. Kevork’tan sorduk. Dişçi Kevork önceleri kibarca  “Yanlış numara, ben Doktor Kevork” diyordu. Ama sonra gittikçe sinirlenmeye başladı. En sonunda, telefonu Sinan aldı ve “Ben Agop, beni ‘arağan’ oldu mu?” deyince Dr. Kevork,  “Ulan ‘hent’-budala- nerdesin, herkes seni aroor”  diye patladı!

Yazarın Diğer Yazıları