Artık her gün "Türk kafası" döverler!

Hani Yusuf Halaçoğlu, "Anayasanın 7'nci maddesi, yasama yetkisinin Türk milleti adına TBMM'ye verildiğini ve bu yetkinin devredilemeyeceğini düzenliyor. Oysa teklif, bu yetkiyi tek bir kişiye bırakıyor. Genel Başkana bunu söyledim." demişti ya...

Anayasa'nın yedinci maddesinden hemen önceki madde de aynen şöyle:

"Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."

Türk milletinin egemenliği kime bırakılamazmış?

Hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa!

***

Bir de Anayasa'nın başlangıç ilkelerinde iki paragraf var:

-Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;

-Kuvvetler ayrımının, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu...

***

Peki birbirinden ayrı olması gereken kuvvetler yani yasama, yürütme ve yargı, anayasa değişikliği ile kimin elinde toplanıyor?

"Cumhurbaşkanı" diye tanımlanan ama gerçekte üç gücü de elinde toplayan, milletvekili adaylarını belirleyen kanun gücünde kararname çıkaran, yüksek yargı organlarının üyelerini seçen, aynı zamanda yürütme görevini üstlenen, ağzından çıkan söz yasa haline gelen ve diktatörlükle bile izah edilemeyecek bir güç oluşturuluyor...

Yalnız 10 kiloluk tartıyla 15 kilo tartamazsınız! Tartı bozulur.

Şöyle de izah edebiliriz:

Hani lunaparklarda insanların güçlerini ölçmek için yumruk attığı toplar vardır. Bu, Fransa'da icat edilmiş en ilkel dinamometredir ve "Türk kafası" denilen basit bir makinedir. Fransızlar, kendilerini Kanuni zamanında Almanların elinden kurtaran Türkler olmasından doğan aşağılık komplekslerini, Türk kafası dedikleri bu topları yumruklamak suretiyle tatmin ediyordu!

Her neyse; bu alette en yüksek birim, bin kilo ise ve çok güçlü bir kişi bu gücü aşan bir yumruk vurmuşsa, ibre önce bin kiloya çıkar, daha ötesi olmadığı için sıfıra düşer!

Konunun bilimsel izahını fizikçiler yapsın!

Yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline geçiren kişi de günümüz dünyasında, kendi gücünün sıfıra ineceğini bilmelidir. Çünkü üç kuvveti de aşan güç, hiçbir insanda yoktur.

***

Sultan Abdülaziz, 1867'de Paris'te bir sergide bu makineyi görüp, başında duran mucitten adının da "Türk kafası" olduğunu öğrenince yanında bulunan Halil Paşa'dan topa bir yumruk atmasını ister.

Halil Paşa, yumruğu vurunca alet darmadağın olur!

Paşa, Abdülaziz'e dönerek "Bu Türk kafası değildir Sultanım! Bu olsa olsa, Avrupa kafası ki bir vuruşta dağıldı." der.

Şimdi Halil Paşa yok ama o demokratik yumruğu atacak olan Türk milletidir. Yoksa "AKP iktidarı sayesinde Türk olmaktan kurtulduk", "Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım", "Bana Türklükle de gelmeyin", "Ne mutlu Türk'üm diyene sözünü dağlara taşlara yazdılar. Bu ilkelliktir ve aşılacaktır" diyenler, "Türk'üm, doğruyum"u ilkokullardan kaldıranlar, bu anayasa değişikliğinden sonra her gün Türk'ün kafasına yumruk atmaya devam eder. Üstelik "milliyetçi parti"nin başkanı ve milletvekillerinin çoğunun desteği sayesinde...

Yazarın Diğer Yazıları