Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

"Ben ne diyorum ona bak!"

"Ben ne diyorum, sen ona bak. Böyle bir şey yok, benden duydunuz mu? Yok. Bir defa 'Rejimle ilgili kim herhangi bir olaya giderse karşısında ilk defa ben dururum' dedim."

Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor, "Ben ne diyorum", "Benden duydunuz mu?", "Ben dururum" cümlelerini kuruyor.

Sorun da bu cümlelerin içindeki "ben" kelimesinde saklıdır.

Üçüncü tekil şahısların milletin kaderini belirlediği, ülkenin tarihini tayin ettiği, Devletin varlığının teminatı olduğu bir yerde milletin ve devletin varlığı tehdit altında demektir.

Bir kişinin teminatı, korumasıyla bir millet varlığını sürdüremez.

Devletin varlığı, milletin bağımsızlığı "ben" diyenlere rağmen koruma altında ise milletin beka sorunu çözülmüş demektir.

Bir devlet bir kişiye emanet!

Koskoca bir tarihin, tarihi bir milletin, milyonlarca şehitle kurulan bir devletin kaderi bir kişinin kararına emanet edilemez. Sorun budur.

Bu kişi çok ferasetli, çok cesur, çok asil, çok kahraman ve çok çalışkan olsa da milletin kaderini tayin edecek yetkilerle donatılamaz.

Tek belirleyici, tek emredici, tek tayin edici olduğu yerde siyasi rüşt sahibi millet yoktur.

Demokrasi kurumsal, yargısal vesayeti olduğu gibi bireysel vasiyi de kaldırmaz!

Milletin bağımsızlığı, geleceği, kaderi ancak ve ancak milletin azim ve kararına emanet edilebilir.

Buna da millet adına Milletin Meclisi yetkilidir.

Devletin ebet müddet olabilmesi için millette devamlılık esastır.

Şahıslar da -ne kadar karizmatik ve yüksek karakterli olursa olsunlar- fanidirler.

Hizmetlerini yaparlar, günü gelince ya da emr-i hak vaki olunca da tarihin sahnesinden çekilirler.

                Dünün Akil Adamları

                Daha dün çözüm sürecinin akil adamları vardı.

                Sözüm ona "en barışçıl", "en insancıl", "en aydın", "en aklı yüce" kişilerdi.

                Devleti, anayasayı, resmi dili, vatandaşlığı sorgulayarak işe başlamışlardı.

Barış inşa edeceklerdi, hendek inşasının müteahhitleri oldular.

"Analar ölmesin" diye yola çıktılar milletin anasını ağlatılmasına neden oldular.

Terör yapanlar adına "barış barış" diye tempo tuttular kanın gövdeyi götürmesine katkı sağladılar.

Bugünün danışmanları!

Aklından, deneyiminden ve birikiminden yararlanmak üzere devlete tayin edilen danışmanlar yüksek ücret karşılığında devlete biçim, millete racon kesiyor.

Cumhurbaşkanlığı'nın Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi açık ve net olarak şöyle diyor: "Eyalet sistemi getirilmelidir... Bu sistem hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kaplayacak hem de devlete bağlılık ve aidiyet duygusunu artıracak şekilde oluşturulmalıdır".

Anayasa değişiklik çalışmaları ekibinde yer alan bir başka Başdanışman Şükrü Karatepe 23 eyalet, 5 özerk bölge ile 2 özel statülü bölge olarak eyaletle yönetilen Çin modelini Türkiye'ye örnek gösteriyor.

Millete devlet kurduruyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başdanışmanı Mehmet Uçum ise adeta uçuyor. Bakın ne diyor?

"Sessiz değil Halkımız gümbür gümbür bir Devrim yapıyor, Farkında mısınız? Halk kendi Devletini kurmak için adım atıyor, 16 Nisan Kutlu Olsun".

Danışmanlığı adamlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinden, Atatürk'ten ve Türk milletinden kopukluk olarak anlıyorlar.

Diğer parlak zekâlı, eyalet kafalı danışmanları da bir kenara bırakıyoruz.

Dahası şu sözler Erdoğan'a aittir: "Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir... Bu, güçlenme alametidir."

Osmanlı'da "Lazistan eyaleti var, Kürdistan Eyaleti var."

Dahası "2023'te ben Başbakan olsam, işin başında olsam bunu düşünür, tartışır, konuşurdum" demişti.

Bu  sözler tarihe emanet edilmiştir.

Demek ki danışan da danışılan da aynı şeyi söylüyor.

Bu durumda danışmandan duyulana nasıl itibar edilmez?

Yazarın Diğer Yazıları