CHP'de yanlış tercihler

Bugün geleneksel Pazar mavramı yazmayacağım. Çünkü iki konu ön planı çıktı. Biri CHP Olağan Kurultayı, diğeri ise batmakta olan futbolumuz.

Belki de ilk kez bir parti kurultayını bu kadar heyecansız izliyorum. Üç gün önce yazdıklarımın arkasındayım. Kemal Kılıçdaroğlu bu işi çoktan ayarladı. Genel Başkanlığı  bir formalite seçimiyle kazandı gitti. Bana çarpıcı gelen taraf, yeni öğrendiğim bir veto olayı. Doç. Dr. Yunus Emre'nin İstanbul İl Başkanlığını bizzat Kılıçdaroğlu engelliyor. Ekranların temiz yüzlü genç akademisyenini hepiniz tanıyorsunuz. Yunus Emre; şaibesi olmayan, geçmişi temiz, ağzı iyi laf eden, sempatik bir isim. İmkan verilseydi niye bir Macron olmasın? Gazeteci arkadaşımız Nedim Şener'e göre CHP'nin İstanbul İl Başkanlığına getirilen Canan Kaftancıoğlu kafa yapısı ve geçmişiyle HDP'ye yakışırdı. Peki nasıl oluyor da "Mutlaka kazanacağız" denen kente böyle tartışmalı bir isim atanır. Yaşar Usluer'in tespitiyle "Bu Sezgin Tanrıkulu'dan daha büyük hata"

Dün apoletini yenileyen Kılıçdaroğlu'nun böylece Cumhurbaşkanlığı şansı hiç kalmadı. Her cümlesinde demokrasiden söz ederken önce kendisini eleştirmeli "partiiçi demokrasi"si olmayanların iktidara yürümesi mümkün değildir.

Umut başka tarafta

Bu durumda sadece alternatif olarak İYİ Parti kalmakta. "İktidarın kerhencileri" ve "CHP ile MHP'den bir şey olmaz" diyenlerin tercihi Meral Akşener'den yana olacak. Önemli etkenlerden biri, hemen her seçim sandığa gitmeden 8-10 milyon seçmenin fikir değiştirdiğine tanık olmak. Onların büyük çoğunluğu bu kez oyunu yeni partiye verecekler

Çetin'in teşhisi

YPG/PYD tartışmaları başladığında Çetiner Çetin'in bir iddiası vardı. Ona yöneltilen soru, "ABD, YPG'yi kime karşı kullanacak?" şeklindeydi. Cevabı "Haşdi Şabi'ye karşı" olmuştu. Herkes "Hadi canım sende" derken gelinen noktaya bakın. Çetin'in tezi iyice güç kazanmakta.

Eğrisi Doğrusu'nda iki değerli uzmanın söylediklerinin bu olasılığı ne kadar güçlendirdiğini anlattı. Prof. Dr. Cengiz Tomar ve özellikle Em. Büyükelçi Ünal Çeviköz'ün aktardıklarından Çetkiner Çetin'in ne kadar ileri görüşlü olduğunu  kabul etmeye başladım.

Taha Akyol'un önemli programını özetlemem gerekirse şunları yazabilirim:

*İdlib'e çok dikkat etmeli. En büyük Türk dostu muhalif güçlerin bulunduğu bu bölge tehdit altında. Her an Moskova-Şam işbirliğinin saldırısına uğrayabilir.

*Afrin operasyonu, Rusya'yı en çok kazanan ülke konumuna getirdi.

***

Bursa'daki rezalet

Beşiktaş'ın 1 puanı 90+2'de kurtardığı maçı kaygıyla izledim. Bursa taraftarının yaptıklarını onaylamak mümkün değil. Ellerine geçirdikleri herşeyi sahaya atan seyirciye rağmen maçı tatil etmeyen hakem Halil Umut Meler'e ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Bir ara "Querasmayı atar mı?" diye de düşündüm. İlk yarıda bacakları kevgire dönmeyen Beşiktaşlı kalmadı.

Endişe edilecek diğer konu sloganların dini ritüellere dönüşmesiydi. Ne oluyoruz? Maça mı şavaşa mı gidiyoruz? Konya'da başlayanlar Bursa'ya kadar geldi. Uyarmakta yarar var. Konu çok ciddi, acele tedbir almak şart. Ancak nasıl olur? İşte onu bilmiyorum.

U-34 Ligi

Aylardır saçmalayan Rıdvan Dilmen'i ilk defa doğru laflar ederken buldum. Şifreli şifresiz ayrımı yapmadan "izlenirlik ölçümü"nü ele aldı. Ratinglerde dizilerin "Üç Büyükler"in maçlarını solladığını söyledi. Hatta başlık bile atıldı; Diziler: 3 - Büyükler: 0

atv'nin; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın maçlarını yayınlamayı reddettiğini de açıkladı. Gerçekten bu doğru. Bunları kardeş kuruluşu a2'den izleyebiliyoruz. Şifresiz olmasına rağmen yine de izlenme payları dökülüyor.

Rıdvan'ın üstünde durduğu diğer konu futbolumuzun U-34 Ligi'ne düştüğüydü. Bence eksik benzetme yaptı. Etoo'nun yeni mukavelesinin bitim tarihi 40'ında sona erecek. Vagner Love da 38'inde jübile yapacak. Tabii Beşiktaş'tan sonra parası bol bir takım  bulamazsa. En iyisi sınıflandırmayı "U-40 Ligi" diye yapmalıyız.

Beşiktaş'ın geleceği

Küfür kafir ile atılan şişe ve tekmeleri bir kenara bırakalım Kartal Salı- Cuma maçlarını taşıyamıyor. İki Bayern Münih maçına kadar olan lig ve kupa oyunlarını hatırlayınca ışık görülmüyor. Üç Fenerbahçe maçı ve Başakşehir'i de bu zor akışa ekleyince gidişat kötü.

Durumu en iyi özetleyen konuşmayı Metin Albayrak yaptı, "Kötü oynadık". "Ligde başka, Avrupa'da başka oynuyoruz" deyince de umutlandım. Hatırlayın geçen sezon başında söylediklerimi, "Bu yıl büyük düşünüyorum". Gerçekten bu noktaya geldik. Beşiktaş gruptan lider çıktı. Demek ki bütün hesaplarını Şampiyonlar Ligi'ne göre yapmalı. Atiba başta, bütün sakatların tedavisi maç takvimine göre sürdürülmeli. Cezalılara ise bir türlü çözüm bulunamıyor. Caner ve Querasmayı gibi "futbol psikopatları"nı disipline etmek mümkün değil.

Talisca'yı da idareli kullanmalı. Tek önemli artı Medel'in durumu. Şenol Güneş geleneksel "ezme taktiği"ni uygularken buna karşı çıkmakla ne kadar haklı olduğum anlaşıldı..

Beşiktaş'ın vefakar ve cefakar seyircisi yarı finalle mutlu olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları