Çocuklar nerede?

                Böylesine bir soru, Sayın Başbakan tarafından bölücülerin siyasi uzantısı olan bir partinin eş başkanına sorulan bir sorudur. Sayın Başbakan, "Hendekler kazılıyor, o hendekte insanlar ölüyor. Peki bunlar arasında sizin çocuklarınız var mıdır?" diye bir soru yöneltiyor. Elbette haklı ve yerinde bir soruydu. Araştıralım bakalım, devlet yönetenler ve yönetmeye talip olanların çocukları neredeymiş görelim.

                İlk Türk kavimlerinden başlayacak olursak, Han, Hakan, Sultan, Şehzade, Vezir hülasa tüm yöneticiler bu görevlere gelmeden önce o günün şartlarına göre siyaseti, genel kültürü ve harp sanatlarını öğrenmek mecburiyetindedirler. İyi ata binemeyen, kılıç kullanamayan, gürz atamayan ve kalkan tutamayana 'Alp' denmediği gibi, yaşadığı toplum arasında itibar sahibi olamayacağından mensubu olduğu aşiretin, boyun veya devletin başına gelmesi de mümkün değildi.

                Olacak bir harpte, bu zatlar mutlaka ve mutlaka kendilerine bağlı kuvvetlerin başında olarak en önde harbe gider ve aslanlar gibi düşmanlarıyla dövüşürlerdi. Tarih iyi irdelendiğinde görüleceği üzere, bir çok Türk devlet büyüğü ve şehzadeler savaş meydanlarında şehit düşmüştür.

                Sadece Türk tarihi değil İslam tarihinde de aynı durum geçerlidir. Peygamber efendimiz de yaptığı savaşlarda bizatihi askerlerinin başında savaşlara girmiş, o mübarek vücudunun bazı uzuvları bu savaşlarda yara almıştır. Yine bu savaşlarda Peygamber efendimizin yakınında bulunan bir çok sahabe de şehit olmuşlardır.

                Yakın tarihimize gelindiğinde, Selçuklu Sultanı Alp Aslan'ın Malazgirt savaşında, Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'un fethindeki ordularının başında savaş meydanında oluşu, genç Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün cepheden cepheye koşuşu, dahası Murat Han'ın Kosova'da şehit oluşu, Kurtuluş Savaşımızda hangi makamlardaki insanlarımızın şahadet şerbetini içişi tarihe düşülen notların canlı örnekleridir.

                Günümüze gelindiğinde Müslüman olmakla övünmemize rağmen, yöneticilerimizin hiç birinin terörle verilen mücadelede olay mahalline dahi gitmemesi, hep birlikte bir şehit cenazesini omuzlamaması, çocuklarını askere göndermemek adına çürüğe çıkarması veya yasalarla oynayarak bedelli adı altında zengin ve idareci çocuklarının asker olmaktan kurtarılması yaşanmaktadır. Her ağızlarını açmada dinden imandan bahsedenlerin, Peygamber efendimizin sünnetini yaşatacağız diye kılıktan kılığa girerken, asker ocağından kaçmaları sünnete uymak mıdır?

                Her alanda olduğu gibi işlerine gelince Müslümanlık, gelmeyince ver külahı al tekkeyi diyebilmektedirler. Amiyane tabirle insanları kandırırken söylemde İslamlık, zora gelince kaytarmak ve dahası sünnetlere uymamak Müslümanlık mıdır? Sakın sünnet de nereden çıktı demeyin. Peygamber efendimizin yaptıkları nedir diye sorarlar sonra. Diğer taraftan Osmanlılığa özenti, ama Osmanlı yöneticilerinin ülkesi için nasıl can verdiklerine gelince orada olmayanlar, Atatürk'ü ağzınıza sakız edip sonra da Atatürk'ün emanetini korumamak için cepheden kaçmak riyakârlık değil midir?

                Sayın Başbakan çok güzel bir soru soruyorsunuz da, birlikte ülke yönetimini üstlendiğiniz siyasilerin ve bürokratların çocuklarından hiç şehit var mıdır? Çeşitli bahanelerle cepheden kaçanlar kimlerdir veya bunlardan askerlik yapanları nerelerde yapmış ve kaç ay yapmışlardır açıklar mısınız? 7 Haziran'dan bu yana 300 şehidimiz gelmiştir. Bunların rütbeleri ve ailelerinin maddi gücü nedir veya bunlar kimlerin çocukları biliyor musunuz? Şehitlerin aileleri cenazeye gelirken yalın ayak geldiklerini görmez misiniz? Oturdukları evlerin ahırdan bozma olduğunu bilmez misiniz?

                Tüm bunlar gerçekken, bölücülerin yöneticilerine çocuklarınız nerede diye sormak abesle iştigal değil mi? Bunların uşak olduğunu, garibi gurabayı kullandığını, kendilerinin lüks otel odalarında aşk ve meşk yaptıklarını, bir ideal uğruna kandırdıkları kızların ırzına geçtiklerini tüm dünya bilir de siz mi bilmezsiniz? Bunların pisliklerini, bir tek sizler görmeyerek ecdat saraylarında ağırlayarak ve ayaklarına gidip mahkemeler kurarak, şehit kanlarıyla sulanmış toprakları pisletmediniz mi? Hiç fistan giyip analarının eteklerinin altına saklananlardan, milletimi başka milletlere şikayet ederek pazarlayanlardan, dünyadaki her türlü pis işleri yürütenlerle dost olunacağını mı sandınız?

                Türklüğü inkâr ederek, bunlara sığınıp medet umanlar hiç bir şey bilmeyebilir. Fakirin çocukları ile bölücülerin çocukları hendeklerin karşı taraflarında, beylerinki ise yurt dışı veya yurt içinde kanla beslenmektelerdir.

Yazarın Diğer Yazıları