Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Devlet güvenliği mi, kendi istikballeri mi?

Çözüm süreci adı altında masaya oturduğu terör örgütünün ‘kalkışma’ girişimini fırsat bilen teslimiyet iktidarı, ‘ileri demokrasi’ için somut adımlar atmaya başladı.

İlk iş polisin yetkilerini artırmak. 
Emanet makamındaki zat tarafından alelacele hazırlanarak Meclis’e sevk edilen ‘iç güvenlik reformu’ tasarısı polise ‘makul şüpheye’ dayanarak her türlü ‘arama’, ‘dinleme’ve ‘24 saat sorgusuz sualsiz gözaltında tutma’ yetkisi getiriyor.
Peki ‘kuvvetli şüphe’ ile ‘makul şüphe’ arasındaki fark ne?
Kuvvetli şüphe ‘delilden’ şüpheliye makul şüphe ise ‘şüpheliden’ delile gitmeyi esas alır.
Yani, kuvvetli şüpheden söz edebilmek için her şeyden önce ortada ‘herkesin kabul edebileceği somut delilin’ bulunması gerekir; makul şüphede ise bir şüphelinin bulunması yeterlidir, ‘hakkında delil olup olmaması’ önemli değildir.
Bunun daha açık anlamı şu:
Polis artık yoldan geçen herkesi, ‘kafasına göre’ istediği gibi durdurup arayabilecek, dinleyebilecek, hatta gözaltına alabilecek.
Memleket, ‘keyfiliklerin’ ve suistimallerin’ ayyuka çıktığı bir ‘açık hava hapishanesine’ dönüşecek.

***


İktidar sahiplerinin sözde ‘suçla etkin mücadele’ bahanesiyle ‘reform’ diye lanse ettikleri şeyler, aslında hali hazırdaki mevzuatta fazlasıyla var.
Peki bugüne kadar Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda da yer alan maddelerden hangisi idare tarafından doğru dürüst işletildi?
‘Uygulamayı’ hak ve hakkaniyet içerisinde adam gibi yapmadıktan sonra, ‘mevzuatı’ ne kadar değiştirirseniz değiştirin hiçbir işe yaramaz.
Emanet makamındaki zatın “Bir kapıdan giriyorlar, öbür kapıdan çıkıyorlar” diye formüle ettiği uygulama bakın bugüne kadar nasıl süregeldi?
Mesela ‘yüzlerinde maske’, ‘ellerinde molotof bombaları’ ile sokaklara inen bir grup terör örgütü elemanı, kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alındı? 
Anında ‘yukarıdan’ peş peşe telefonlar yağmaya başlıyor, ‘aracılar’ karakol kapılarında kuyruğa giriyor:
Falan kişi falan bakanın yeğeni
- “Sakın dokunma.” 
Filan kişi filan vekilin akrabası
- “Aman ha bırak.” 
Falan kişi, bizim partinin il veya ilçe başkanının mensup olduğu aşiretin elemanı.
- “Sal gitsin.” 

***


Zamanında teröristler ile ‘göze göz, dişe diş’ mücadele yürütenlerin başına ‘hangi çorapların’ örüldüğünü, yolsuzlukların üzerine gidenlerin başlarına ‘neler geldiğini’ gören emniyet mensupları ister istemez ‘moral bozukluğuna’ uğruyor.
‘Çözüm sürecini sekteye uğratan’ provokatör olarak lanse edileceği korkusu içerisinde olaylara ‘müdahale edip etmemekte’ tereddüt içerisinde kalıyor.
Çareyi ‘yukarıda gelen talimatı’ yerine getirmekte buluyor. 
Peki zamanında, ‘insan hakları’ ve ‘özgürlükler’ bahanesiyle polisin elindeki bütün yetkileri tırpanlayan, hatta ‘savunmaya’ yönelik silah kullanma yetkisini dahi elinden alan iktidar, ne oldu da birdenbire ‘güvenlik temelli’ politikalara dönüş kararı aldı?
‘Ülkenin güvenliğini’ sağlamak mı, yoksa ‘kendi mevzilerini’ sağlama almak mı?
Emniyet teşkilatı, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından ‘tepeden tırnağa’ yeniden yapılandırılarak kontrol altına alındı.
Jandarma teşkilatı da yapısal değişiklik ile ‘parti jandarması’ haline getirildi.
Daha önce ‘haksız’, ‘hukuksuz’, ‘dayanaksız’ diye ortalığı ayağa kaldırdıkları aramaları, dinlemeleri ve gözaltıları, artık ‘kendi kurdukları’ birimler eliyle gönül rahatlığı içinde yapabilecekler.
Peki bu şimdi ‘hukuki’ mi olacak?

***


Dert, gaye ‘ileri demokrasi’ adı altında temellerini attıkları ‘tek parti diktasını’ sağlama alacak ‘hukuki altyapıyı’ alabildiğince oturtmak.
Artık, iktidara muhalif olan herkes, yukarıdan bir talimat ile her an ‘hükümeti ortadan kaldırma’ şüphesi ile gözaltına alınabilecek.
Suç ile mücadele filan hikaye.

Yazarın Diğer Yazıları