Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
A. Yağmur TUNALI

A. Yağmur TUNALI

"Dibin dibi"nde debeleniyoruz

"Dibin dibi"nde debeleniyoruz

Çıkmaz sokakta ilerliyoruz. Görenler konuşacaklar. Açık ve keskin konuşacaklar. Sarsmak için, silkelemek için konuşacaklar. Yoksa bu hipnozdan uyanacağımız, serildiğimiz yerden kalkacağımız ve doğrulacağımız yoktur. Nereye geldiğimizi anlamak ilk meseledir ve artık âcilden âcildir. Siyasetçiler ve her türden hizipçiler-mezhepçiler dar alanlarda oyalanadursunlar, benlik çukurunda debelensinler diyemeyiz. Oradan vuruluyoruz ve debelenen bütün ülkedir. Gerekirse onların egosuna hücum ederek sarsacağız.

Sahtecilik ortam bulursa yol alır. Biz bu fırsatı veriyoruz. Bir defa ihtilaf çıkarmada üstümüze yok. İncir çekirdeğini doldurmaz konularla çekişiyoruz. Bozgunun taşıyıcı kolonlarından biri de bu. İstismar ustaları bu köklü arızayı da tepe tepe kullanıyorlar. Didişen gruplar kapışadursunlar, "Atı alan Üsküdar''a geçiyor". İsim-resim verecek değilim. Bilineni bildirmeyi, görüneni göstermeyi çoktan geçtik. Orası karartılmış alan. Karartmaya rağmen problem belli: En açık dertlere çözüm getireceklerin gözleri boşlukta geziniyor. Bilinenler söylenemiyor. Söylenenler duyulmuyor veya hemen kapatılıyor. Anlaşılmaz bir ürkekliğin, korkaklığın kıskacında kıvranıyoruz. Anlaşılan, bozulmadan payını almayan kalmadı. Her taraftan yaralanan memleket derdinin dertlisi bir avuç insana düşen yük ağırdan ağır hale geldi.

Soran anlar

Soru sormadan anlayamayız. İçine düştüğümüz durumun sebeplerini net sorularla bulacağız. "Nereye geldik? Ne oldu da böyle oldu? Niye böyle oldu?" gibi basit sorulardan başlayacağız. Önünde sonunda varacağımız yer insanın bozulmasıdır. Toplu bozulmaya dönüşen sonuçları yaşıyoruz. Bu bozulmayla kendimize uygun bozukları seçiyoruz. O da, onlar da bu temel arızayı kendi heveslerine zemin ederek ilerliyorlar. Bu bozgunu fersah fersah ileri götüren bir yönetimimiz var. Merdiven altı kurgularını, hayata ve gerçeğe uymaz hallerini kural haline getirmek isteyen bir kuralsızlığın cenderesine düştük. İşin bu tarafı konuşulmuyor. Konuşulmayan daha pek çok şey var.

İnsan ve toplum bozuldu dedim. Kimlerin ve nelerin bozduğunu konuşmuyoruz. Anlama derdimiz askıda. Bir türlü o askıdan indirilmiyor. Çünkü bozgunu yönetenler, halkı küçük dedikodularla oyalayarak bozuk yapıyı ayakta tutmaya çalışıyorlar.  Düzeltmek gibi bir dertleri olacağını aklınıza getirmeyin! Maksat öncelikle bozmaktır. Bozulmayan yapılarda bozguncular rahat edemezler. Bozarlar. Yine tekrar edeceğim, toplumun bazı sinir uçlarını devamlı yokluyorlar, insanlar onlarla uğraşırken geride ne yapacaklarsa yapıyorlar. Mesele bu kadar net ve açık. Yazmaya başlasak birçok konu çıkacaktır. Elbette bu durumun yol açtığı sıkıntılı durumların dökümünü yapmadan da olmaz. Öncelik ve yüksek tesir sıralamasını doğru yaparsak nereden başlayacağımızı görürüz.

Din dediğin

Benim ilk sıraya koyacağım din anlayışındaki sapmalardır. Çünkü en çok oradan vuruluyoruz. Bunun arkasındaki seçilmiş cehalet, tabii asıl sebep sayılmalıdır. Din sapması her türüyle, mutasyonlarıyla dalga dalga yayılan bir virüs gibidir. Kovid virüsünden de, enflüanza bakterisinden de beter yıkıcılıktadır. Yanlışa inanış ve bağlanışla gelen, her fikri bozan bir virüs bu. Yaygınlaştıkça yaygınlaşıyor ve "Bu budur" deyip konuşturmuyorlar. Bu hâl de normal karşılanıyor. "Ya kabul edersin ya da dine karşısın". Hangi dinse? Abartmıyorum, olan tam da bu. Tartışamazsın! Senin aklın yetmez! Sonra akıl ve düşünce de nedir? Bu iman işidir. Ya inanırsın, ya inanmazsın. İlla benim dediğime inanacaksın! Değilse her türlü yandın! Virüsün yaptığı da bu.

Böyle bir Tanrı adına konuşmalar devrindeyiz. Devletin tepesindeki de böyle diyor: "Nass var, sana bana ne oluyor?" "Hangi nass?" diyen yok. "O öyle anlaşılmaz" diyen yok. "Neden bahsediyorsun?" diyebilen yok. Ağzını açacak olan dine karşı olmak suçlamasından korkuyor. Yani Tanrı adına konuşan şark tipi ruhbanlığın, şiî terminolojisiyle söylersek Âyetullahlığı aşan Âyetullahlığın çeşitleriyle değişmez sapkınlığı her düşünceyi bastırır ve kovar halde. 

Bozulma her yerde

Dikkat edin, iş sadece dinde ve dinden konuşan sahtecilerde kalmıyor. Ana fikir akımlarına bağlananların hepsi aynı şekilde davranıyor. Toplu bozulma dediğimin kahredici örneği budur. Gel gör ki böyle temel bir bozulma da konuşulmuyor. Türkiye''nin -benim tabirimle- müsülmancısı, sosyalisti, milliyetçisi aynı kodların değişik versiyonlarıyla hareket ediyor. Müsülmancı kendi din anlayışını konuşturmuyor. Diğerleri de inançlarını ne sorguluyor, ne sorgulatıyorlar. Her alanda donmuş ve dondurulmuş, yaradılışa ve hayata ters bir tutum içindeyiz. Bunu gördüğümüzden de emin değilim.

Çokça yazdım: Atatürkçü Atatürk''ü, sosyalist mesela Nâzım''ı, İslamcı kendisiyle benzerliği az olsa da sembol seçtiği Necip Fâzıl''ı tartıştırmıyor. Milliyetçiler, Türkeş''i, Gökalp''ı veya Atsız''ı zor konuşuyorlar. Liderlere ve partilere bağlılık da böyle. Onlar hakkında "Acaba?" diyenin ağzını hemen kapatıyorlar. Hem dışarıya karşı hem de kendi içlerinde böyleler. Kör bir bağlanış bu. Temel anlayış bu olunca, çok şey bilmeye gerek kalmıyor. Bilip de ne yapacaksın? Zaten o kullanılacak bir bilgi değil. Bir yere sığınıp kalacaksın. Oradaysan etiketin yeter. Kurtuldun. Cennet de orada, cehennem de. Dehşet!

Dinsiz din

Bu manzarada geldiğimiz son basamak yine din üzerindendir ve felakettir. Bazıları için tek ölçü, "İster çalsın, ister dövsün, sövsün.. alnı secdeye varıyor" haline geldi. Bu din algıları toplumun canına okuyan götürü kabuller haline geldiği için belki birkaç yazıyla daha ısrarla tekrar edeceğim.  Dinin, böyle yüz türlü kurguyla en sahte alan haline gelmesini konuşmadıkça buradan çıkamayız. Yüzyıllarımızı lekeleyen, enerjimizi alan bu uydurmalardır. Din deyince susup kalıyoruz. Hangisi dindir ve hangi yargı dinden alınmış doğrularla oluşturulmuştur, soran eden yok.

Düşünün, Fetullah Gülen işini camiden yürütüyordu. Kürsüde ağlayarak-ağlatarak ağını kurdu. "Üstü siyaset ve ihanet, ortası ticaret, altta da saf dindarlık" üçlemesi onlar için kullanıldı. Yani, cübbe, takke, cami, namaz vesair görünüşler geniş kalabalıklar için kurulmuş ökselerdi. Burada alttakilerin samimiyetinin esasa etkisi yoktur. Üstelik bozulma ameliyesi onlar üzerinde uygulanıyor. Bunu yaşadık ve sanki yaşanmamış gibi davranıyoruz. Akıllanmıyoruz.

Fetö lanetlendi ama benzerleri baş tacı. Dini kullanarak ticaret ve siyaset yapan bezirgânlarla çevriliyiz. Fetö ve benzerleri için "Bunlar şunu şunu yapıyor, hak yiyorlar, yalnız kendi adamlarını devlete dolduruyorlar, işleri kendilerine alıyorlar. Serbest rekabet ve bilgi-görgü gözetilmiyor.." dendiğinde en tepedeki şahsın cevabı ne olmuştu hatırlayın: "Bunların alnı secdeye varıyor". "Bırakın o yaptıklarını, hiç önemli değil, namaz kılıyorlar" demek istediğini anlamıştık. Lütfen düşünün! Böyle bir din, hatta böyle bir dinsizlik, böyle bir sosyal anlayış, böyle bir fikir ve ideoloji var mı?

Durum apaçık: Namaz ve cami etrafında dinden görünen din dışı bir ağ örüldü. Sayıları çoğalan bu aldatma merkezlerinden yayılan görüntüler-gösterişler hayatımızı zehirler hale geldi. Artık bunu söyleyeceğiz. Söylemezsek bu dehlizden çıkamayız.

Yazarın Diğer Yazıları