Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY

Abdullah OSKAY

Ticaretin Politikası

Erzurum olayları ve Abdülhamdiciliğin bize hatırlattığı

Erzurum olayları ve Abdülhamdiciliğin bize hatırlattığı

AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana "Yeni Osmanlıcılık" veya "Osmanlı" vurgusu hep vardı. Osmanlıspor diye takım kuruldu. Mehter Marşları eşliğinde mitingler düzenlendi. Osmanlıcılık ve İslamcılık, eşdeğer tutuldu. 140 Journos, Osmanlı Torunu diye bir belgesel yaptı. Osmanlı vurgulu diziler çekildi. Zaman zaman AKP'nin Osmanlıcılık vurguları, bölgede yayılmacılık olarak algılandı, ters tepti.

Peki AKP'nin savunduğu Osmanlıcılık hangisiydi?

Osmanlı dediğimizde İslami hareketin gözünden bakıldığında yalnızca Abdülhamid tarzı İslami vurgusu yüksek Osmanlıcılık öne çıkarıldı. Osmanlı'nın İlber Ortaylı'nın deyimiyle "Üçüncü Roma İmparatorluğu" oluşu, çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü yapısı her zaman atlandı. Osmanlı'nın Don ve Volga Nehirleri gibi projelerin hayallerini kuran düşünsel dünyasının yanına bile varılamadı. AKP'nin ve İslami hareketin Osmanlıcılıktan anladığı, Osmanlı'nın küçüldüğü, dağılma evresine girdiği, büzüştüğü dönemdeki tepkisel duruşundan esinlenen bir yapıydı. Bu yapı, tam olarak II. Abdülhamid ile vücut bulmuştu.

Abdülhamid tarzı Osmanlıcılık, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında bugünkü Atatürk Havalimanı'na kadar gelen Ruslara karşı bir tepkiyle gelişti. İmparatorluk artık neredeyse tamamen dağılmak üzereydi. Berlin Konferansı'nda Batılı güçlerin Rusya'yı dengelemeye yönelik çabaları olmasa dağılmıştı bile. Batılı Güçler de artık Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü savunmanın maliyetli olduğunu düşünmeye, Osmanlı'yı bölmeye ve Rusya'ya karşı milliyetler temelinde bölünmüş tampon devletler kurmaya ağırlık verdiler. Berlin Konferansı sonrasında Osmanlı'daki Hristiyan nüfus da dramatik bir şekilde azalmış, İngilizlere karşı Hindistan'daki Müslümanlar üzerinde kullanıldığında başarılı olup olmayacağı soru işareti olan hilafet vurgusu ile ağır bir İslamcılık, Abdülhamid tarafından kullanılmıştı.

Abdülhamid, hem modernleşmenin hem yıkımın mimarıydı.

Abdülhamid bu ortamda, hem gerçek anlamda Türkiye'yi modernleştirecek projelere imza attı hem de otoriterlikle, halkı birbirine düşürmesiyle, jurnalcilikle, aşındırdığı toplumsal dokuyla Osmanlı'nın yıkılışının zeminini hazırladı. Abdülhamid'in yarattığı baskı ortamı, düdüklü tencerenin patlaması gibi imparatorluğun patlamasına yol açtı. Bu yönleriyle Abdülhamid her zaman çok tartışıldı. Ulu Hakan da dendi, Kızıl Sultan da.

Türkiye'deki İslami hareket işte Abdülhamid'in bu mirası üzerinden Osmanlıcılığı okudu ve gördü. "Fesli"nin dile getirdikleri Abdülhamidcilik'ti. Abdülhamid tarzında modernleşme projeleri gerçekleştirdi. Büyük altyapı yatırımları yaptı. AKP'nin politikalarının otoriter yansımaları, sosyal sermayeye verdiği olumsuz zararlar, okumuş aydınların aynı Abdülhamid döneminde erozyon halinde yurt dışına gidişi de hepsi Abdülhamid'in politikalarının öykünmesiydi.

Türkiye'nin demokrasi tecrübesine güvenmek tek çıkar yol...

Geldiğimiz noktada, Erzurum olayları ile gözümüze sokulan bu politikalara dur demenin tam zamanı. Abdülhamid'in politikalarına benzer politikaların bugün uygulanır olması, aynı Abdülhamid dönemindeki gibi ülkeyi uçurumun kenarına getirdi. Ekonomisi tel tel dökülen, sosyal sermayesi zayıflamış, kutuplaşmanın zirve yaptığı, dış politikada şirazesi kaymış, otoriterliğin kıskacına saplanmış kalmış bir ülkede, umudu ekecek, bu yazgıyı değiştirecek tek bir çıkış yolu kaldı. O da Türkiye'nin ağır aksak da olsa işleyen demokrasi tecrübesine güvenmek.

Biraz da Yiğit'ten bahsedelim.

Dün Ankara Kızılay'da partilerin seçim çalışmaları vardı. Tüm stantları gezdim ve tüm partilerin gençlerin üzerine eğildiğini gördüm. Gençlerin örgütlenmesi ve karar alma mekanizmalarına katılması ülkemizde maalesef oldukça sıkıntılı. Yaş ortalaması 32 olan bir ülkede Meclisin yaş ortalaması maalesef 50'lerin üstünde.

İşte böyle bir ortamda Ispartalı hemşehrim 24 yaşındaki Yiğit Bıçaklı'nın, CHP'den İstanbul 2. Bölge 22. sıra adayı olduğunu gördüm. Oldukça iyi eğitimli ve dünyayı bilen, bugüne kadar dokuz farklı ülkede yaşayan ve Fransızca, İspanyolca ve İngilizce konuşabilen Yiğit'e seçim çalışmalarında başarılar diliyorum. Tüm kesimlerden siyasi liderlerden beklentim, gençlere daha fazla yol açmaları ve genç temsilini artırmaları.

Yazarın Diğer Yazıları