"Evet" ne demek biliyor musunuz?

Bir ay kadar önce Deniz Baykal, Zeytinburnu'nda yaptığı konuşmada "Güçlü devletler, karşılarında tek adam istiyor, çünkü tek adamı ikna etmek daha kolay. Bu yüzden oyunuzun kıymetini bilin, bu oy olağanüstü önemli. Sakın ha tapuyu kaptırmayın. Hem gecekondunun tapusunu, hem de devletin tapusunu. İkisi de senin elinde, ikisi de senin hakkın. O sana atalarından kaldı" demişti.

İlk bakışta Anayasa değişikliği ile tapu arasında bir ilişki yokmuş gibi görünüyor ama mesele tam da bu konuyla ilgili.

***

Konuyu en son 25 ve 26 Haziran 2016'da iki yazıyla gündeme getirmiştim.

16 Aralık 2015 günü AKP Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin, "Milletin tapusu hükmünde olacak anayasaya bizler imza atmalıyız" demişti hani! Anlaşılıyordu ki Anayasa'nın doğrudan tapu ile ilgili olduğunu sadece değişiklik metnini hazırlayan heyet değil bazı AKP'li milletvekilleri de biliyordu!

Zaten 61. Hükümet Programında "Başkanlık sistemi ile birlikte toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademimerkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz" deniliyordu! Toplumsal farklılıklar, yani etnik farklılıklar Anayasa'da belirtilsin isteniyordu. Kadir Topbaş da işte böyle özerk bölgelerden oluşan yeni bir sistemin planlandığını bildiği için şimdi "İstanbul kendini yönetsin" diyebiliyor.

Bilindiği gibi PKK da bu hedefe varmak için 30 yıldır kan döküyor! Üstelik ABD desteğiyle...

***

Hatırlarsanız, iş adamı arkadaşım Yaşar Canca, "Şimdi savaş, dünyanın tapusunu ele geçirmek için sürüyor. Dünyada her yıl Fransa ekonomisinin millî geliri (2.34 trilyon dolar) kadar gelir, sadece faiz yoluyla elde edilmektedir. Bu parayla rekabet etmek neredeyse imkânsızdır. Çünkü her devlet millî gelirinin yüzde 90'ı borçlanmış durumdadır. Cumhuriyet döneminde, 1924 anayasasından itibaren 1937, 1945 ve 1956 yıllarında orman kanunları çıkarılarak boş ve sahipsiz bölgeler devlete mal edilmiştir. Bu durum 1961 ve 1982 anayasalarında da çok bağlayıcı hükümlerle korunmuştur. İşte bu yüzden yeni anayasa diye tutturuyorlar?" demişti.

Hatta Canca "Ülkemizdeki doğal kaynaklar önce bir yerlere adreslenecek, sonra da Anayasa değişikliği ile birlikte işletenlere tapulanacak! Bir kere verin, bakalım bir daha alabilecek misiniz? Yeni Anayasa çalışmaları hep ideolojik düzeyde sürdürülüyor. Bu sayede gerçekler saklanıyor. Korkarım ki iktidar, bu tavizi vermiştir. Yoksa Anayasa dayatmasının başka bir anlamı yoktur. Orman alanlarında şimdiden birçok yer ve amaç için ruhsatlar alınmaya başlanmıştır. Eğer bu değişiklikler planlandığı gibi gerçekleşirse deniz ve göl kıyılarındaki tesisler, limanlar, turizm bölgeleri, hidro elektrik santrallerinin su toplama havzaları, şu anda kullananların olacaktır. Hatırlatmak isterim ki; 1854 Tanzimat Fermanı sonrasında daha önce kullanım için verilen araziler, birileri tarafından gerek gasp gerekse üst sahiplik hakkı sebebiyle tapulanmıştır.

Millî-muhafazakâr yapının neyi koruduğunu bilmesi lazım. Bunu yapamaz isek içinde yaşadığımız coğrafyadaki dağları, ovaları, göl ve nehirleri elimizden alırlar. Coğrafya elimizden gittiğinde yaşayacak yer aramaya başlarız." diye yazmıştı.

***

15Temmuz darbe girişimini kullanan ve tek merkezden yönetilen sözde milliyetçi-muhafazakâr siyasiler, Anayasa değişikliğine girişti! Derken Canca'nın bahsettiği devletin tapusundaki millî servetler "Varlık Fonu"na adreslendi! Hepsi, 400 milyar doları geçen dış borca karşılık ipotek ediliyor! Referandumda "evet" çıkarsa, Türkiye bütünüyle "ipoteklenmiş" dolayısıyla "satılmış" olacak!

Asıl "maskeli balo" bu değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları