Medya cephesinde değişen bir şey yok...

Türkiye zaman zaman da olsa basın özgürlüğünü yaşamış bir ülke. Ülkemizde basın özgürlüğüne müdahale daha ziyade "terbiye etme" kabilinden bir yöntemle gerçekleşiyor.

Medya patronunun gazetecilik dışındaki işlerinin vergi kanununa uygunluğunun kontrolleri bunun en "popüler" yöntemi.

Reklamların kesilmesi gazete ve reklam olgusunun ortaya çıkmasından beri bilindik bir cezalandırma yöntemi.

Bunlara son zamanlarda yeni bir yöntem eklendi. Bunun için bir iddianame ve bir terör örgütü ismi gerekiyor. Gerisi hükümet yanlısı gazetelerin bu müdahalelerin "medya organlarına değil şirketlere yönelik" olduğuna vatandaşı ikna kabiliyetine kalıyor.

Görüldüğü gibi mevzu karışık.

Gazeteciler eskiden de dövülürdü, kurşunlanırdı; geleneğimizde vardır yani.

Tıpkı herkesin karşı tarafın başına geleni "basın özgürlüğüne yapılan şey" kalemine sokmaması gibi.

Burada alışık olmadığımız şey, Aydın Doğan'ın tabiri ile "ana akım medya"nın akıntıya kapılmış görüntüsü.

İnsan "hey gidi günler" demeden edemiyor...

Eskiden medya hükümetlere müdahale ederdi. Baktı faydası olmuyor "apoletli" iki manşet işi hallederdi.

Hükümet kurulmasına "aracılık" ederdi. "Sol" karakterinden midir nedir, genelde "muhalif" bir pozisyonda dururdu.

Genel yayın yönetmenleri patronun işini takip etmeyi bir "gurur vesikası" gibi boynunda taşırdı.

Hasılı uğraşır dururdu garibim, "sol" iktidar gelsin diye. Buna da "medya özgürlüğü" der, halkın sesi olmakla övünürdü.

Böyle yaparak güya sistemi "dengelerdi". Sanki basının öyle bir görevi varmış gibi...

Eskiden medya ve hükümet "muhalif" medyaya karşı "savunma" pozisyonunda olurdu. Hep onlar hükümeti sıkıştırır hükümetler kendilerini "izah" mecburiyetinde kalırdı.

Çok az sayıda hükümete yakın gazetelerin "savunma"sı ise bunların karşısında "cılız" kalırdı.

Lakin şimdi işler tersine döndü...

İktidar "taarruz" halinde, o meşhur "ana akım" savunma pozisyonu almış bekliyor...

İktidara yakın medya tek parti döneminden beri ilk defa bu kadar güçlü.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki yeni durum yöntemle alakalı değil, pozisyonla alakalı...

**

Bu memleket neler gördü...

Matbaa tesislerinde hükümet kurmalar, vekil transferlerini pohpohlamalar, ülkeyi "krizlere yuvarlayan!" iktidarın gitmesini kolaylaştırmak için manşetlerden kriz çıkartmalar, restoranlarda transfer edilecek vekil listeleri tutmalar...

Neler, neler...

Yöntem yabancı değil...

"Ana akım" ile "iktidar akımı" medyanın manşetlerine değil, olaylara yaklaşımlarına bakın, "tanıdık" gelecektir.

2001 krizi sırasında hükümet krizi yaratmak için atılan manşetleri hatırlayın. 28 Şubat döneminde askerleri pışpışlamak için atılan manşetlere bakın.

MHP'yi hükümet dışı bırakmak için medyada çevrilen dolapları hatırlayın. Yapılan haberleri hatırlayın.

Ve şimdi iktidara yakın olduğu "iddia" edilen medya organlarının iktidarı korumak adına yaptıkları haberlere, attıkları manşetlere bakın.

Hizmet edilen amaç her ne kadar "zıt" olsa da yaklaşımın aynı olduğunu göreceksiniz.

Bu durum şaşırtıcı değil.

İslamcılar ve onlardan beslenenler "ana akım medya"dan öğrendiğini öğretmenlerine karşı kullanıyor. İslamcılar bu işi ana akımdan devşirdiği gazetecilerden öğrendiler. Şimdi de el birliği içinde öğrendiklerini uyguluyorlar.

Tek problem var. Ana akımdakiler kadar profesyonel değiller. Bazen gazetecilikle parti sözcülüğünü karıştırıyorlar.

Eskilerin de dediği gibi Allah'ın sopası yok.

"Editoryal" maharetini ufuktaki sol iktidarı getirmek adına "sağ" iktidarları zayıflatmak için yıllarca kullanan merkez medya "dişine göre" bir rakip buldu sonunda.

"Kendi canavarını yarattı" desek yerinde olur.

Yarattığı "medya" geleneği kendi başına bela oldu...

Doğru cevapları bulmak için doğru soruları sormak gereklidir umdesinden hareketle şunları sormamız lazım kendimize.

Türkiye'de dünden bugüne basın geleneğini oluşturan "ana akım medya" denilen şey doğru bir basın geleneği oluştursaydı, bugün Türkiye, bu basın rezaletini yaşar mıydı?

40 yıldır Türk medyasında olduğundan iftiharla bahsedenler "bağımsız ve tarafsız" medya adına bir şeyler yapsaydı şu "rezalet" en azından bu seviyelere ulaşır mıydı?

 

Yazarın Diğer Yazıları