“Mutlu” musunuz!

Yollarda olmanın tek kötü yanı; ne kadar takibe çalışırsanız çalışın bir yerden sonra kopuyorsunuz gündemden. Çoğu kez bu ülkede yaşayan insanların  “gerçek”  yürek yangınlarından çok uzakta bir yere hapsediliyor, kilitleniyor meydanların dili; kendine ait başka bir gündeme sahip seçim süreci.

*  *  *

Dün sabah Ankara’da bir otel odasında, her zamanki son dakika telaşıyla çanta hazırlıyorum; uçak saati geldi,  “yetişebilir miyim”  paniği had safhada....

“Mutlu’ya kıydılar” dedi İsmail Küçükkaya, Fox TV ekranında. 

Mutlu kim bilmiyorum; bölgeler, iller, adaylar, nereden kim çıkar hesapları, anketler arasında farkında bile değilim “beyaz cam” da akan hayatın; hanidir yabancısıyım. Küçükkaya o cümleye nasıl devam etti onu da bilmiyorum; o hengamede dikkat kesilemedim. Sonra dupduru bir ses:

- Hasretinle yandı gönlüm...

Gayri ihtiyari televizyona yöneldim;

Su gibi bir genç kız.

O söylüyor, başta yaşlı annesi, gözyaşı döküyor kim varsa.

Meğer Diyarbakır’dan  “konservatuvar okumak” üzere bir ses yarışmasına katılmış Mutlu. Yoksul bir ailenin çocuğu.

Okul kantininde çalışabilir, evin yükü yıkılabilir körpe omuzlarına, aldığı yevmiyeye el koyabilir evin  “erkek”lerinden biri; o zamanlarda  “kız” değil...

Irgatlık yapılacaksa yapabilir;  “eşek gibi” çalışabilir ve onun sırtından geçinilebilir; utanmazlar o zaman, yüzleri kızarmaz,  “kız”lığı hiçbirini rahatsız etmez o zaman.

Ama  “hayal”, ı-ıh kurmak bile yasak, değil ki gerçekleştirmek için adım atmak.

*  *  *

Ailesi/aşireti  “gitmeyeceksin” demiş Mutlu’ya; ne o yarışmaya, ne konservatuvara, ne İstanbul’a... Şarkı söylemeyeceksin; bir tek  “ağıt” yakışır buralarda kadınlara!

Ve o, biatın kronikleştiği bir dünyanın göbeğinde en yapmaması gerekeni yapmış;

İtiraz!

Boyun eğmemiş; başkalarının biçtiği rolü oynamak yerine kendi senaryosunu yaşamak istemiş.

Öyle uçarı, hoppa filan da değil ha, annesi yanında. Ama kim ki “anne” o da  “kadın” sonuçta!

Bu olay vesilesiyle kendisine televizyon programlarından başka çıkış kapısı göremeyen yeni toplum halini; reyting uğruna  “malzeme” ettiği insanların gerçeklerini göz ardı eden, bazen intihara sürükleyebilecek, bazen işte Mutlu gibi hunharlarına terk edecek kadar körleşebilen  “televizyonculuk” anlayışı üzerine de ayrıca düşünmek gerekir bence.

*  *  *

Ama bugün...

7 Haziran’ın arifesinde  “bu mu” demek istiyorum sadece;

Gencecik bir kızın, masum ve  “temel hakkı” da olan hayallerinden dahi korkan, hayallerle bile ancak ve yalnızca  “katl” ile mücadele edebilen, bildiği yegane  “çözüm yolu” öldürmek olan bu katillerden mi öğreneceğiz demokrasiyi!

Bölgenin oy dağılımından çıkan  “koalisyonu” düşününce; anlayın işte  “çözüm süreci”nin de nihai bedelini!

Lanet olsun feodaliteye; feodaliteden beslendiği için feodal düzeni besleyen güya demokrasi, güya insan hakları, güya özgürlük savunucu, güya siyasilere...

*  *  *

Ne olur, 7 Haziran’da o sandığın başında,  “evet”  demeden önce bir kere sorun kendinize;

-  “Mutlu”  musunuz?

 “Mutlu”  gibi mi olsun bu memleketin de sonu?

Bu zihniyetin insafına mı bırakacaksınız kızlı-erkekli çocuklarınızı sahi?

Sandığa gömülsünler inşallah!

Yazarın Diğer Yazıları