Neden ittifak istenir?

Tartışmalı 16 Nisan Referandumu'ndan sonra bildiğiniz gibi rejim değişti. Partili "Tek Adam" söz sahibi.

Yeni sistem "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" değildir; "Partili Tek Adam Sistemi"dir. Bu sistem, Orta Doğu'nun tipik yönetim şeklidir.

Tenkidim bugünkü "Başkan"la da ilgili değildir; umumîdir. Öyle bir rejime itildik ki, zamanın ne getireceğini kestiremiyorsunuz. Hâlbuki parlamenter sistemde önünüzü görebiliyorsunuz.

"Başkanlık"ta; âdil, ferasetli, ne yaptığını bilen biri elindeki güçle ülkeyi uçurur. Ama, içten pazarlıklı, makamını kendi hesapları için kullanan, despot biri kazara "başkan" olursa... Aklıma bile getirmek istemiyorum. Rejim değiştikten sonra, önce belediye seçimleri, sonra muhtemelen 2019'da milletvekilliği ve başkanlık seçimleri yapılacak."Başkan" seçilecek zat yüzde 50'nin üstü oy almalı. Partiler, "başkan" adaylarını kendilerine ram etmek için "çıkar hesabı"na başladılar. İttifak tartışmasına sözü getireceğim.

Önceki günkü TBMM'de bütçe görüşmeleri çok hararetleydi. Eski defterler açıldı. Milletvekilleri birbirlerinin üzerine yürüdü.

TBMM'nin 12 Aralık tutanaklarına girdim. MHP'den Prof. Dr. Edip Semih Yalçın partisi adına ilk konuşanlardandı. O, konuşmasının yarıdan fazlasını "ittifak" meselesine ayırmış.

Bir parti neden ittifak ister?

Birincisi; kendisini kurtarmak için...

İkincisi; partisinin baraj altında kalması endişesi taşıdığı için...

Her iki şıkkı topladığımız zaman: Partisini baraj altında kalmaktan kurtarmak, kendisini de kurtarmak demektir. Ama ne kadar milletvekili çıkarılabilir? O tartışılır.

Bir parti, kabul etmek gerekir ki, bir başka partiye payanda olmak için değil; ülkeyi kendisinin yarınlara taşıyacağı iddiasıyla ortaya çıkar.

Millî meselelerde, hükûmet eden partiye elbette destek verilir. CHP de MHP de bu desteği veriyor, CHP'nin bir farkı var: Gerektiğinde alabildiğine tenkit ediyor. MHP'nin tenkidi ise, esasa taalluk etmiyor. Ekonomik konularda Erhan Usta bazen bayağı yükleniyor, şemalar falan çıkarıyor ama münferit bir çaba. Yine Prof. Dr. Mevlüt Karakaya seyrek de olsa bilgi ve tecrübesini konuşturuyor.

Önceki gün TBMM'de MHP adına konuşan diğer milletvekillerinin metinlerine de baktım. Celal Adan meselâ, konuşmasının bir yerinde "adalet"ten söz ediyor: "Yargı istatistiklerine bakıldığında, son on yılda açılan dava sayılarındaki artış oranlarının en çok idari yargıda olduğu görülmektedir. Bu durum, aslında, idarenin yaptığı işlemlerin sıhhati hakkında olumsuz bir intiba vermektedir."

C. Adan  "yolsuzluk" konusuna da giriyor:

"Ülkemizde(…) Sayıştay ve bütün kurumlarımızda denetimle görevli en az birer birimin varlığı ortadayken, yolsuzlukların önlenmesinde, idarenin denetim yoluyla geliştirilmesinde yeterince mesafe katedilememiştir. Denetim birimleri arasında koordinasyonun ve birimlerin bağımsızlıklarının yeterince sağlanmaması, uluslararası denetim standartlarının yerleştirilmemesi, kamu hesaplarında malî saydamlığın, hesap verme sorumluluğunun ve performansın yönetimi gibi çağdaş anlayışların bulunmaması denetim sistemimizi zayıflatan en önemli unsurlardır. Bu çerçevede, bağımsızlık ilkesinin tüm denetim birimlerinde yerleşmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır."

Böyle ufak ufak tenkitler ya "ittifak" yolunu tıkarsa!..

Yazarın Diğer Yazıları