O kadar uzun boylu değil!

Fikret Bila, "AK Parti-MHP ittifakı"nın, iki parti arasındaki "ideolojik yakınlığa" da dayandığını savunduğu dünkü yazısına şöyle başlamış:

"AK Parti içinde MHP'nin temsil ettiği milliyetçilik; MHP'nin içinde de AK Parti'nin temsil ettiği muhafazakârlık vardır."

***

Burada "AKP ideolojisi"nden kasıt "siyasal İslam", "MHP İdeolojisi"nden kasıt da "Türk Milliyetçiliği" ise, katılmıyorum;

Yoktur efendim!

Bu iki ideoloji arasında en küçük bir yakınlık bile yoktur, olamaz, varoluşlarına, kendi tabiat kanunlarına aykırı!

Kişinin bu iki ideolojiden birine sahip olabilmesi için diğerini yekten reddetmesi gerekir; gerisi Türk siyasi hayatının değişik dönemlerinde denenmiş ve memleketin başına beladan başka hiçbir şey getirmemiş "sentezcilik"tir. Türk Milliyetçiliği'ni melezleştirmek; olduğu şey olmaktan çıkarmak ve bir başka şeye dönüştürmek, "miş gibi"liğe itmektir.

***

Bu köşe, hem ebat hem de tarzı itibarıyla geniş bir ideolojik tartışma yürütmeye müsait değil ama hafızalarda daha kolay yer etsin diye en kestirme, güncel, popüler klişelerle ifade etmek gerekirse;

Bir "milliyetçi", "her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını" en üst perdeden ilan etmiş bir ideolojik menzili nasıl "ikinci adresi" görebilir?

Bir "milliyetçi", iktidar olduktan sonraki vazifelerini "ulusçuluk/milliyetçilikle hesaplaşma zamanı geldi" diye duyuran bir zihniyetle hangi zeminde yakınlık kurabilir?

Türkiye'deki milliyetçi kitle -evet- hiç azımsanmayacak oranda muhafazakârdır da aynı zaman da; ama asla "dinci" değildir! İnancını, kimseye bulaşmadan, kimsenin yaşam tarzıyla uğraşmadan yahut kendi yaşam tarzını "sermaye" olarak kullanmadan, kitabı uyarınca yaşayan samimi dindarlardan müteşekkildir.

Türkiye'deki milliyetçi kitle için -evet- "ecdad" metaforu önemli bir dipnottur; lakin hiç kimsenin "Yeni Osmanlıcılık" afyonuyla, "bölünmez bir bütün" olarak benimsediği "üniter/millî devlet"i, "ümmet" bazlı, "ademimerkeziyetçi" yani özerkliğe, federasyona teşne bir modelle -ne pahasına olursa olsun- takas etmez.

***

Demem o ki;

O kadar uzun boylu değil.

Siyasi partiler arasında konjonktürel flörtleşmeler; ne bir ideolojik infaza, ne bir ideolojik imhaya ne de bir ideolojik intihara razı olunduğu anlamına gelmez.

Her şey gibi bir gün siyaset de aslına rücu eder!

***

Sormazsam olmaz

-------

Siz meseleyi tamamen yanlış anlamışsınız; AKP'li kadın milletvekili ne Aylin Nazlıaka'ya, ne Şafak Pavey'e saldırmış!

Asıl o HDP'lilerin saldırısına uğramış ve ne yaptıysa -tekme mi, yumruk mu, iddialar muhtelif- kendini savunmak için yapmış.

Hatta "Burası Kandil değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclisi" diye bile bağırmış; o derece!..

Kendisine tek soru soracağım:

Oslo pazarlıkları cansiperane savunulurken, Habur rezaleti alkışlanırken, Öcalan'ın mesajları okunurken, Dolmabahçe anlaşmaları yapılırken de -bir kerecik bile- kürsü basıp, "Burası Kandil değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclisi" diye bağırmış mıydınız?

Duyamadım!?

***

Çok tanıdık hareketler bunlar

---------

 "O" da böyle düz fön çekerdi; hararetle konuştukça savrulup dururdu saçları.

"O" da böyle bakardı; halk arasında bir adı da var da şimdi mecaz dinlemez suç filan sayarlar maazallah...

"O" da böyle elleri kolları, parmağı, çatık kaşları her dem muhalefet sıralarında, atıldı atılacak, ama illa ki "nefsi müdafaa" olarak...

"O" da bir vakitler "sataşmaların kahramanı"ydı; partisinin cengaveri, cesur yüreği, üstünü başını parçalayanıydı...

Bir gün susmak zorunda kaldı!

***

İnsana yakışmayacak, kadına hiç yakışmayacak, Şafak Pavey'in dediği gibi "dehşete düşüren bir nefretle" sergilenen o mahalle kavgası görüntülerinden sonra "O"nu yani AKP'li İlknur Hanım(!)'ı hatırlattı, AKP'li Gökçen Hanım(!) bana...

Artık nedense!?!

***

Fikir ile zikir meselesi

-------

Ben mesela ne zaman başrol oyuncusu "kelepçe" olan bir haber görsem;

Dağlara, derelere, denizlere siper olup kendilerini buldozerlere, vinçlere bağlayan çevrecileri hatırlarım...

Sonra "pranga"yı; Demokles'in Kılıcı gibi başımızın üzerinde sallanıp duran susturulma ihtimalini... Hücrelerde çürütülen gazetecileri, yazarları, bilim adamlarını...

Ha bir de Şamil Tayyar'ı!

Bunlar...

Ne kadar pornografik düş varsa hepsini kurdular; kurabildiler "rejim"e kalkan olmaya çalışan bir kadının "onurlu direniş"inden ilhamla!

Fikirleri neyse demek zikir de uyuyor ona...

Yazarın Diğer Yazıları