Onlar buna bankacılık diyor

Yer İstanbul'un gökdelenlerin bulunduğu bir semt. 

Her tarafı camlarla kaplı plazanın giriş katındaki konferans salonunu dolduran ağırlıklı olarak bayanlar ellerinde cep telefonları ve kameraları açık bir vaziyette bekliyor.

Arka fondaki müzik sesi yükseliyor ve sahneye spotlar eşliğinde 30-35 yaşlarında bir adam çıkıyor. Alkışlarla adeta yıkılıyor salon. Bir kaç dakika daha süren bu alkış tufanı ile birlikte fondaki müzik sesi de yükseliyor.

Sahneye çıkan adam  kusursuz bir atmosferde sahnenin bir ucundan diğer ucuna gidip geliyor. Sık sık el işaretleriyle tıpkı komedyen Cem Yılmaz gibi  seyircilerle temas kurmaya çalışıyor.

Fazla da detay vermek istemiyorum ama 2 saat sürüyor bu gösteri.

Burası bir tiyatro ya da gösteri merkezi değil.

Burası bir banka  ve sahneye spot ışılar altında çıkan da sanatçı değil.

 Yabancı bir bankanın genel müdür yardımcısı.

Salondakiler de seyirci değil!

Türkiye'nin çeşitli bölge ve şehirlerinden gelen banka çalışanları.

Bu gösteri, pardon toplantının amacı nasıl daha çok kâr edilir. Bunun yöntemleri ve hedefler bu genel müdür yardımcısı tarafından espirili bir dille anlatılıyor.

Dil espirili ama uygulama acımasız.

Bu banka, sektör tarihinde ilk kez ve çok kez mobbinge mahkum edilmiş bir kurum. Şu ana kadar 4 kesinleşmiş mobbing yani psikolojik taciz  mahkumiyeti var.

Bu banka Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istihdam seferberliği başlattığı gün yüzlerce kişiyi kapının önüne atan bir kurum. Sırf bu nedenle bile  Çalışma Bakanlığı'nın kıyameti koparması gerekirken sadece susuyor.

Banka ise bastırıyor 10 bin lira tazminatı ödeyip insanlık suçu olan mobbinge devam ediyor.

Onlar buna yeni nesil bankacılık diyorlar.

Acımasız hedefler  bu bankanın 30-35 yaşlarındaki yöneticiler tarafından adeta dayatılıyor. Banka hakkında açılmış yüzlerce fazla mesai davası yüzlerce işe iade davası ve onlarca mobbig davası devam ediyor.

Banka ise  inşaat mühendisi, elektrik mühendisi gibi genç yöneticilerle kâr elde etmeye çalışıyor.

Bankacılık ve itibar yerlerde sürünüyor ama plazada hayat onlara güzel .

Şube personeli bu yöneticilere "icatçı  plaza oğlanları" diyor. Çünkü akla mantığa gelmeyecek satış hedefleri türetip zorla yaptırılmasını sağlıyorlar. Gerekirse  tencere tava satıcıları gibi kapı kapı dolaş ve sat. İnsanın ve itibarın hiç önemi yok. İtibar onlar için var.

Hepsi lüks giyim, lüks yaşam ve lüks araba meraklıları.

Bunları elde etmek için ise okulda öğrendikleri matematik bilğilerini kullanıyorlar. Şube personeline verilen imkansız ve acımasız hedefler tutmaz ise 15 yıllık kariyerlerine bakmadan kapının önüne koyuyorlar.

Tam bir ahlaksız düzen.

Yabancı patron hayatından memnun.  Çünkü banka para kazanıyor.  Mobbing yapılmış, sosyal faciaya yol açılmış umurlarında bile değil.  Yabancı patronlar bu icatçılara ya da şube personeli tabiri ile plaza oğlanlarına koltuk ve lüks hayat sunuyor onlarda bol kazanç sağlıyor.

Tüm bunlar olurken aklıma Türk bankacılığının gelişmesi için büyük çabalar sarf eden Hüsnü Özyeğin, Burhan Karaçam, Ünal Korukçu, Ersin Özince, Akın Öngör, Ergun Özen, Erol Sabancı ve Hakan Ateş geldi.

Hepsi duayen. Hepsi önce insan diyen yöneticiler. Hepsi personelin mutluluğuna önem veren muhteşem yöneticiler. Türk bankacılık sektörünü iğne ile kazıyarak  büyüten insanlar bankacılığın itibarını da zirveye çıkartmış kişilerdi.

Oysa şimdi koca sektör bir iki matematikçi, fizkçi ve inşaat mühendisi icatçının elinde itibarsız ve acımasız bir  kuruluşlar oldu. Selam bile verdiğinde borçlu çıktığın bazı bankaların önünden bile geçmeye korkan Türk halkı.

Türk bankacılığının artık bu icatçı plaza oğlanlarından kurtulma zamanı geldi ve geçiyor.  Kâr için her şey mübahtır felsefesi ile sektörü cam kulelerde yönetmeye çalışan bu kişiler aynı zamanda binlerce çalışanın da hayatını zehir ediyor.

Türkiye Bankalar Birliği'nin artık bu sürünen itibarı toparlama zamanı gelmedi mi?

Yazarın Diğer Yazıları