''Yüzde 3'' ranta on binlerce kurban!..

''Yüzde 3'' ranta on binlerce kurban!..

Son 500 yılda şiddeti 7''den yüksek 30 kadar büyük depremin yaşandığı bir coğrafyada, Maraş''taki büyük facianın gelişi de çok önceden belliydi...

1999 Marmara depreminden sonra onlarca bilim adamının yüzlerce uyarısını ve en son Prof. Naci Görür''ün deprem olacağını 3 gün önceden sosyal medya hesabından bir kez daha duyurmasını bile kimse umursamamıştı...

İYİ Parti Kahramanmaraş eski İl Başkanı Ahmet Çabukel bile, 3 Ağustos 2022''deki bir konuşmasında, facianın gelişini şöyle haber vermişti;

''''Kahramanmaraş''ta keşfedilen 2 büyük fay üzerinden 2 büyük deprem bekleniyor. 7.0 şiddetinin üstünde deprem bekliyoruz. Hazır değiliz."

Evet; deprem bir doğa felaketi, ancak sonrasında çevreye saçılan vahamet bir ihmalin, hırsızlığın, rant çılgınlığının ve denetimsizliğin de yol açtığı ihanetin ağır sonucu...

Yani Maraş ve çevresinde yaşanan felaketin asıl sonucu depremin olması ve bunun şiddeti değil...

Hatay''daki Rönesans ve Maraş''taki Ebrar sitesinde de olduğu gibi, bölgedeki 10 kente yıkılan 8 binden fazla bina ve yine hasar gören on binlercesinin temelinde ne yazık ki müteahhit açgözlülüğü, belediyelerin, imar yetkililerinin ve denetim bürolarının rüşvet çarkına bulanmış utanç verici ihanetleri ve devletin ağır kusurunun da büyük etkisi var...

RÜŞVET, İHANET, ÖLÜM...

Maraş''tan Adıyaman''a kadar uzanan ve on şehri kapsayan deprem hattında açığa çıkan imar rezaletleri, on binlerce kişinin ölümüne aslında yer sarsıntısının değil, ihanetin yol açtığını defalarca kanıtlıyor...

Çökmüş binaların arasında ayakta duran yapılar, (örneğin Maraş''ta olduğu gibi Mimarlar Odası''nın ayakta duran binasının çevresinde yerle bir olmuş inşaatlar) ve tabii ki özel önem gösterilmesi gereken havaalanı, hastane, özellikle de AFAD binası gibi yapılar yerle bir olurken, bazı ahlaklı müteahhitlerin yaptığı binaların bir tanesinin bile yıkılmaması, inşaat üretiminde herkesin standartlara, ahlaka uymadığını çok net kanıtlıyor...

Peki; tüm bölgede çöken yapılarda dikkat çeken rezaletin diğer boyutlarına ne demeli?..

Altında dükkan olan binalarda, genişletme amacıyla kolonların kesilmesi, çimento ve demirin çalınması, projenin çok üstünde kat çıkılması, taşıyıcı sistemdeki mühendislik ve işçilik hataları ve tabii ki jeolojik inceleme yapılmadan yapı alanlarının seçilmesi de Maraş depremindeki yıkımı yüzlerce kat daha vahim duruma getirmişken, tüm bunlara kimler göz yumdu?..

Un ufak olmuş binalar malzeme kalitesizliğini, yan yatan binalar kolon ve kirişlerdeki sıkıntıları, çökmeler ise merdivenlerle asansörlerin yanlış konulduğuna ilişkin uzman görüşlerini de öne çıkartırken, tüm bu yanlışlar belediyelerdeki sorumluların gözünden nasıl kaçtı acaba?..

İşte Maraş''ın merkezi Trabzon Caddesi''nde yerle bir olan 750 binadaki 6900 dairenin enkazı da müteahhit-belediye iş birliğindeki rezaleti deşifre ediyor...

Çünkü sıvılaşma nedeniyle "neden kazıklı temel yapılmadı" sorusu da öne çıkıyor?..

İşte uzmanlara göre, TOKİ''nin 10 kentte radye temel, tünel kalıp sistemiyle yaptığı 133 bin 759 konutun hiçbirinin depremde zarar görmemesi de, her şehirde çöken binalardaki müteahhit açgözlülüğünün nelere mal olduğunu gösteriyor..

Ancak Maraş depreminin dehşet verici sonucu sadece rüşvet çarkının yol açtığı ihanetten kaynaklanmıyor...

Müteahhit başıboşluğunu arttıran imar affı rezaletleri var ki; depremin yaşandığı 10 kentte, 300 bin kadar binanın imar affına uğramış olması da, binaların neden bu kadar kolayca yıkıldığını ve altında on binlerce insanın ne uğruna can verdiğini kanıtlıyor?..

YASALAR NEDEN AĞIRLAŞTIRILMIYOR?..

İmar affı rezaleti ve rant üçgenindeki ihanetlerin yanı sıra, cafcaflı reklamlarla, "Cennet vaad ediyoruz" sloganlarıyla başıboş ve denetimsiz inşa edilerek her biri 5 ile 10 milyon lira arasında satılan makyajlı mezar bloklarının müteahhitleri var ki, yaptıkları her binada ölen en az 100 insan için "mukadderat, vicdanımız rahat" gibi siyasilerden çok daha utanç verici savunmalar yapabiliyorlar...

Hatay''da, Adıyaman''da, Maraş''ta yaptıkları inşaatlar çöktükten sonra yurt dışına kaçmaya çalışan çok sayıda müteahhit yakalanırken, "deprem değil, inşaat öldürüyor" şeklindeki saptamanın perde gerisindeki asıl vahamet nedense sorgulanmıyor...

1999 depreminde yıkılan binlerce binanın müteahhitleri nasıl ellerini kollarını sallayarak gezdiyse, Yalova''da Veli Göçer 7.5 yıl yattıktan sonra nasıl tekrar sektöre döndüyse, herkesin kafasında aynı sorular var;

Dün akşam itibarıyla 35 binden fazla insanın ölümüne, on binlercesinin yaralanmasına ve 100 milyarlarca liralık maddi hasara sebep olan rüşvet rezaletine karşı yargı ne yapacak?..

Yıkılan binalarla ilgili 134 kişi hakkında işlem yapılmış, 3''ü tutuklanmış, 7''si gözaltında, 7''si hakkında yurt dışı yasağı konulmuş ama, tüm sorumlular bunlardan mı ibaret?..

Çöken binaları denetleyen bürolar, imar yetkilileri, belediyelerin fen işleri ve belediye başkanları ile imar komisyonu üyeleri hakkında ne yapılacak acaba?..

Gazeteler "23 yılda toplanan deprem vergileriyle 1.3 milyon ev yapılırdı" şeklinde başlık atarken, bir başka gazete depremin hasar boyutunun 84 milyar doları aşacağına dikkat çekerken, tek suçlu yer altındaki fay kırığı mı?..

Kahramanmaraş''taki deprem sonrası ayakta kalan tek bina olan İnşaat Mühendisleri Odası''nın başkanı Buğra Dalkıran, "her binadan malzeme çalarak en çok yüzde 3 ile 5 arasında kâr elde edilebileceğini" söylemiş ya, asıl soru şudur;

Yüzde 3 daha fazla kazanç için on binlerce kişinin ölümüne yol açan belediye-müteahhit-rüşvet çarkını kim dağıtacak, bu tür facialardaki sorumlularla ilgili yasalar ne zaman ağırlaştırılacak ve rant ihanetinin üzerine kim gidecek?..

Türkiye yeni felaketler yaşamasın diye; siyaset arasındaki "devlet var mı, yok mu" tartışmasından çok, devlet bundan sonra imar rezaletlerine karşı ne yapacak sorusuna odaklanmak bu ülkenin yararına olacaktır...

Gerisi enkaz üzerinde tepinmektir ki, ölene de, kalana da faydası yoktur...

Yazarın Diğer Yazıları