Son dönemde, toplumun etnik kimliklere dayalı olarak daha da bölünmesine yönelik söylemler hızla yayılmakta. Özellikle bazı siyasi figürlerin “etnik kökeni belli olan bir vatandaşlık” talebiyle gündeme gelmeleri, bu anlayışın toplumsal yapıyı ne kadar tahrip edebileceğini gözler önüne seriyor. Bu tür çağrılar, yalnızca ayrımcılığı pekiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda halkın birleşmesini engelleyecek tehlikeli bir zemin hazırlamaktadır.

Toplumlar, tarihsel olarak pek çok etnik grup ve kültürle şekillenmiştir. Birlikteliğin, farklılıkların üstesinden gelerek sağlandığı ve toplumsal uyumun ancak bu şekilde mümkün olduğu açıktır. Eğer her bireyin etnik kökenini nüfus cüzdanına yazarsak, bu birliği değil, karşılıklı güvensizliği körükler. Tülay Hatimoğulları’nın önerdiği bu uygulama, tarihten çıkarılması gereken derslerle taban tabana zıttır. Zira etnik kimlikler üzerinden siyaset yapmak, sadece halkın düşmanlaştırılmasına ve toplumsal ayrışmaya yol açar. Bu yaklaşımlar, bölücülüğü tetikler ve kaosun kapılarını aralar.

Bir başka önemli nokta da, dış güçlerin ve yerel manipülasyonların etkisiyle şekillenen bu söylemlerin, ülkede istikrarı ve güveni tehdit ettiğidir. Türkiye'nin karşılaştığı bu tür dış baskılara karşı dimdik durması, tek vücut olarak birbirini kucaklayan bir halk yapısının korunmasından geçer. Bölücülüğü savunmak, bu dış emellerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Cumhur İttifakı'nın bu noktada doğru bir duruş sergilemesi, Türkiye’nin bağımsızlığı ve geleceği açısından kritik öneme sahiptir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir etnik grup dışlanmamış, her kesim devlette, siyasette, akademide, orduda ve toplumun her kademesinde yer almıştır. Zaten uygulamada eşitlik vardır. Cumhuriyet, etnik köken fark etmeksizin herkesi “Türk vatandaşı” paydasında birleştirmiştir. Yani olması gereken zaten olmuştur. Bugün yeniden etnik kimlikler üzerinden tanımlar ve ayrışmalar üretmeye kalkmak, var olan eşitliği altüst etmek ve toplumsal dokuyu parçalamak anlamına gelir. Bu tür bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine aykırıdır. Anayasa’yı bu yönde yeniden şekillendirmeye kalkmak, birlik fikrine değil, dağılma ve çözülme riskine hizmet eder. Bu milletin fertleri olarak bize düşen görev, ayrışmaya değil, ortak değerlerde birleşmeye katkı sunmaktır. Bu topraklarda yaşayan herkesin kaderi ortaktır ve bu ortak kader, ancak birlik ve beraberlik içinde bir gelecek kurarak anlam kazanabilir. Türkiye Cumhuriyeti, bu sağlam temeller üzerinde yükselmiştir ve aynı kararlılıkla yoluna devam edecektir.